YURDUM
Yurdum benim yaralı yurdum
Nöbeti hiç dinmeyen saralı yurdum... Esmer yüzlü bir çocuğun iri zeytin tanesi gözlerinin içinde Yoksullukla sıvanmış nemli duvarlar gördüm. Kahrettim, Küfrettim, Korktum çocuk gözlerinden Terkettim. Niyet ettim Allah rızası için son paramla kağıt mendil almaya... Yollara vurdum, Kentler çürüttüm içimde. Her bir kentin çürümüş kokusu sindi, Ruhumun dar sokaklarına. Gidecek yer kalmadı yolun sonu işte tam burası. Direncimi açlığın kayalarına hırsla vurduğum, Acılarını harmanlayıp kahrından kudurduğum, Genç ölümler diyarı Direncin yadigarı Yaralı yurdum, Nöbeti hiç dinmeyen saralı yurdum... İntihara meyilli, ondördünde kız çocukları, Ay yüzlü kara gözlü yasak bakışlı, Gönlü keder nakışlı Ömrü zemheri kışlı. Kudurmuş mezatçıların tezgahında pazar malı, Başlık parası, tarla dönümü, davar sayısı. Kara kirli ellerde üzüm tanesi gibi ezilen, Kanserli bir geleneğin ipine boncuk gibi dizilen, Ömrü boynuna sarı parlak zincir olup dolanan Korkulu gözleri tutulmuş diliyle kız çocukları. Ederi beşibiyerde Bedeni bir yerde Düşü bir yerde, Ak gelinlik giydirilmiş kara bahtlı çocukların üstüne. Yurdum, yaralı yurdum Allı morlu dağlar gibi isyanı sıralı yurdum. Ahhh ölümler... Çocuk çocuk, Genç genç, Yol kazası, iş kazası Ve Bilmem hangi uzak kentin hangi yitik kazasında Ömrü bahardan kopar onbeşinde bir kızın, Sebep namus belası, Töre cezası. Saçları gönlünden kara Meryem’i, Güldünya’sı Katline kardeşi koşmuş ak pak etmiş namusu Demiş "haysiyetim mühim yüzüme yüz çevirip gülmesin el dünyası" Kim tutsun şimdi yası? Haraç mezat satılırken çıkmadığından sesi, Ondan daha talihliymiş anası. Yurdum, yaralı yurdum Kalbimi kayalarına vurdum Parçaladım döndüm durdum Yaşayan yoksulların geniş mezarı Havası suyu hürriyeti paralı yurdum Nöbeti hiç dinmeyen saralı yurdum... Kahvehane masasında sararmış kağıtlarda Demlenir veresiye çay borçları. İş bekleyen kavruk yüzlü gençlerin her biri Kum taşır, tuğla taşır, kürek taşır, O diyar bu diyar özlemli bir yürek taşır. Bekleşir gün akşama dek Kazanırsa yövmiyesi çay borcuna, yemek borcuna Ömrünü katık eder yüksek yapıların harcına... Yurdum benim, yaralı yurdum Kadınları ağıtlı bahtı karalı yurdum... Söğüt dalı gibi narin iken Bedeni ışıklı şehirlerin arka sokaklarında kâr getiren Acılarının başında ağıt yakıp oturan Ruhu çoktan mefta olmuş eti canlı Afyon’lu mu? Sivas’lı mı? belki de Erzincan’lı Gün be gün çürüyen insanlığın Sofrasına meze olmuş kadınların Nereli yurdum... Gövdesi kan köpüklü Bol ağıtlı bol analı Uzak hastaneleri, uzak okulu, çamurlu yolu Ağrılı sancılı dermansız beli kolu Kahırı dağlar eriten analarla dolu... Yurdum benim karalı yurdum Aydınlığın açlığında kıvılcımlar arayan "Elbet dönecek yazgı" deyip sabır devşiren yaralı yurdum. ......... Günebakan çiçeğimsin gönlüm sana yar, Zulmün arsız sarmaşığı sarsa da dallarını Yine de yiğit sevdalara En güzel diyar. Yurdum benim Yaralı yurdum Esmer yüzlü çocukların iri zeytin tanesi o kara gözlerinden, Akacak ışıl ışıl özgürlüğün ırmağı Direncine kadim, sevdasına pek Yürüyecek genç kızların ve yiğit erkeklerin, gözüpek, Dinecek elbet birgün nöbetlerin, Saralı yurdum... Barış Çelimli |
Tebrikler
Saygılar