6
Yorum
25
Beğeni
5,0
Puan
158
Okunma
sırtımda kör bir bıçak ağzı, ucu paslı bir veda
sevmeyi bir nefes sanmıştım, yanıldım
içimdeki o görkemli kule, o fildişi inanç
kendi enkazını doğurmuştu, bu kaçıncı yıkılıştı?
keder, damarlarımda pusuya yatmış, sinsi bir sızı
hava diye çektiğim ne varsa, ciğerimden ustalıkla çaldı
aşk! hangi terazi çeker ki bu sessiz ağırlığı?
mizan kırıldı, ben kendi feryadımın kıyılarından taştım
on parmağım, on paslı kazma, tırnaklarımda dünyanın kiri
indi toprağın o dilsiz, o mühürlü hafızasına
kazdım...
çünkü, omuz diye yaslandığım o yüksek uçurumlar
bir çürüme kokusuydu ancak, bir yalanın bayat artığı
yukarıda gökyüzü değil, bir tavan çökmüştü üstüme
aşağısı ise sessizliğin o kimsesiz, o tek yönlü sokağı
üstümden geçen her ayak izi, ruhuma eklenen yeni bir milat
ve ben artık, kendi ağırlığının altında ufalanan bir hiçlik
yedi kat, dediler, masalların koynuna saklandılar
oysa burada sayılar işlemez
burası hesap tutmaz bir koyu derinlik
diri diri gömdüler beni, seviyorum dediklerim
henüz sıcakken veda sözlerim
sanki bir günahı saklar gibi
aceleyle attılar üstüme toprağı
tırnaklarımın altında ölü toprağının karası
yıkasan geçmez, dualar etsem silinmez bu karartı
bu kir değil; bu, bekletilmiş, soğutulmuş bir katran
göğüs kafesimde birikmiş, asırlık bir sükût sızısı
burası mezar değil, mezar olsa bir Fatiha süzülürdü
bir hatıra kırıntısı, bir damla gözyaşı tutunurdu toprağa
bir cenin gibi büzüldüm, o karanlık, o ilk boşluğa
göğsümde dışarının yankısı, ağzımda toprağın dilsiz tadı
nefes mi bu? Yaşamak mı denir bu sancılı bekleyişe?
bilmiyorum...
ama bir şey var, derinde, en kuytuda
sessizce direnen, katilini tanıyan bir sızı
belki de insan, en çok böyle var olur
kendi cenazesine şahitlik ederek,
dünyanın üzerinden silinerek, dibe çökerek
sığınacak limanlar birer birer yanınca
kaçacak gökyüzü kalmayınca anlarmış
insan en sonunda...
kendini sağ bırakan o yalanlardan kaçıp,
kendi içine, kendi dürüst toprağına gömülürmüş
5.0
100% (10)