8
Yorum
36
Beğeni
0,0
Puan
498
Okunma
Utangaç bir ışıkla
uyandı uykusundan o mağrur meczup.
İmgesi kızıl vaktin eşiğinde
mor renkli bir tebessüm,
soluk alan sükûtun
eflatun tülü.
Gecenin terli karanlığında umut,
kav misali bahara yaklaşırken
ıtır kokan bir özlem taşır.
Bahar ki,
loş gölgeler dans ederken
düşlerde çadırlar kurulur,
rüya tozu yükselir,
Ve yine, her şeyin ardından
içinden süzülür o garip huzur.
Rüzgarla oynayan yaprak,
kayaların sırtında.
dünyanın yorgun omuzları,
gökyüzünden süzülen
kırmızı bir alev.
Çıplak mısralar,
ruhumun saçlarında zaman telleri.
Narin fecrin eşiğinde bir şiir,
yanıp sönerek duran mum.
İnci saatlerden süzülen vakit,
kandilin buğusuyla buluşur.
Semânın bıraktığı esrik dilekler
çatlak pencerelerde kırılır,
odaların en dip köşelerine siner.
Kanatlı bir serçe,
dağılmış bahçelerin kıyısında
çiçek saçaklarına dokunur.
Çiy taşlı patikalarda açan tomurcuklar
kısa bir an parıldar,
derin bir akış sarmalar içimi.
Dalgaların usulca vurduğu geniş sular,
uzak kıyılardan bengisuya uzanan çağrı.
Gizlenmiş binlerce öykü,
tuz kokulu bir esintinin omzunda.
Her nefeste kabaran o kıpırtı,
kendi ışığını arayan bir ardıl ses
ırmakların devinimine karışır.
O an,
dalganın geri çekilişindeki hafif ferahlık,
umutla örtülü,
nefessiz anın içinde yanan
ince bir sır...
....