6
Yorum
36
Beğeni
0,0
Puan
476
Okunma
Mil yeşiline bulanmış sessizlik yürüyor içimden.
Mevsim, alâ bir çığlıkla çekiliyor gövdemden.
Kuytu tonların keskinliğiyle
Bir pelerin gibi giydiriyorum sesimi zamana
Derin, çok derin sırrın
sarmaşığıyla düğümlüyorum ruhumu.
Kısık ışıklı oda,
geceyi sayıklayan bir yalnızlık örtüyorum üzerime
tenim, karanlığın nabzını dinliyor
Bazı sözler
karanlığı emerek gür olur
ateşle kum arasında demlenerek büyür
Bir an
yola düşer sessizce.
Kanayan ıslıklarımız kalır ardımızda,
bir çocuk düşü kadar çiğli,
ve hâlâ uykusuz
Sevişmek ayıp değildi.
Susarken yapraklara,
utanmanın dinini bizden öğrenmişti ağaçlar.
Kavil sessizliğin sarhoşluğunda,
dudaklarımda çatlamış üzüm yarası
kabuğunda aşk kokusu.
Yüzüme çınlayan sabah,
öyle tane tane,
öyle pürüzsüz...
Berk adımlarla dağları yırta yırta yürüyorum.
Zaman, esnediği yerden kırılıyor masallarda.
Siyah atlar çırpınıyor düşlerimin eşiğinde.
Gözlerim duraksıyor deniz diriliğinde.
İçinde durulanıyorum,
aldırmadan apak saçlarıma.
Üflesin kulağıma gizini çöl ve duvar.
Çiçekler, ellerimin sıcaklığında değişsin kıvamınca.
İki bedenin dans etmesi misali,
akşam dudaklarına taşıyorum başakları.
Çoğalıyorum...
Bakışlarımda doğuyor olgun gölgelikler.
Ahh...
Gökyüzünün hamağından indir ellerimi,
çek gözlerimi sürgünlere.
Ben oralarda, bazı bazı,
üzerine titriyorum çocukluğumun.
İyileşiyor yara
....