10
Yorum
36
Beğeni
0,0
Puan
545
Okunma

Zaman, hoyrat bir tef gibi dönerken göğümüzde,
Sallıyor insanları döngüsünde.
Tahta atların gölgesinde solgun bir telaş...
Çoğu kareler, alaca bir sisin perdelediği
Bilhassa kimsesiz tabloların çoğul tanığı,
Kayıp sokakların yorgunluğu düşerken kilime...
Ah, içimin kırağında filizlenen yalnızlık tohumu,
Geziniyor içimde anıların tortusu.
Bulutsu misketlerin,
Çamur kokulu rengârenk elleri...
Kirli avuçlarda unuttuğumuz gökkuşakları,
Hâlâ dönüyor çocukluğumuzun cebinde.
Ve kenarı kırık eteklerin üşüyen gövdeleri,
Pencere eşiğinde özlenen masumiyetin suskun gizleri...
Yarı uyanık, yarı uykuda beşik...
Ses verecek olsam, acep
Hangi yarımı, hangi sus’a örtü edebilirim?
Türküler de kederli,
Sessiz izleklerde.
Yüzümün kenarında, maskeyle derinlere inen
Ay karanlığı odam.
Bu loşluk, neylesin bekleyenleri,
Bir ışık yoksa geceden?
Perdesi çekilmiş bir hülya şimdi duvarlar,
Kapılar kapanmış içime,
Anahtarı rüyada.
Sarkıt sarkıt susmalar asılı tavanımdan,
Duymadığım bir sesin boşluğunda
....