10
Yorum
41
Beğeni
5,0
Puan
607
Okunma
Seyrelen alaca gurbetin kendiyle dalgın cehennemi,
bulanık aynalardan sızan gökyüzünü giyinir.
Göğsünde yeşil ayazlı ezberlerin menzili,
kanat sesleriyle yarılır, geceler.
Rüya, kanın içinde dönen sessiz bir kuştur.
Titrek bir camda kırk kış uyuyan gölgeler kıvranır;
karın üzerinde unutulmuş saatler
yavaşça kabuk bağlar.
Adımların heveslerine sarmaşıklanan düğümde dizelerim,
ılık bir tenhaya dem;
gölgelerin kulağında uyuyan çocuk sesleriyle.
Yüzümde sağır ve sessiz dudaklar;
gözkapaklarımda kir tutmuş bir ufkun mor sustalası.
İzin ver gideyim;
kendimi, içine çekip yutan suda bırakayım.
İçimdeki mervan, cürmî iklimin kızıl kini seğirir;
boğazıma dolanan rüzgârın pençelerinde,
cam kırıklarıyla örülmüş bir ağıt.
Bir çocuk, ruhumun duvarında soluklanırken
ölüm, aşkla başlar.
Uzaklık, karanlığa aldanan yağız bir at;
nal izleri, geceyi parçalayan suskun boşluklar.
Kudurur, ayağımın eşiğine sandıklanan mendebur sular;
sayıklar bir yaranın yalanla ısmarlama uğultusu.
Dünya, kanayan ıslıklarda köklü bir davettir;
şemsiyesini açar,
kör bir yağmurun altında.
Geçer hüzünler gecenin miğferinden;
gülüşlerin amber rengine uyuklar, hasretin küllüğü.
Ortasındayım yolların,
ıssız ağaçların.
Dalgalanan bir bayrakta rüzgâr,
saçlarımı tarar ellerine.
Ellerinde ay dövmesi, aydınlık bir düş
ve sessizliğinle bütünleşen, gölgelerce akan su.
Kalakaldık, birbirimize boy veren yürek dallarında;
küllerle örülmüş sessizlikte bir şarkı usulca dolanır.
Zedelenmiş birkaç yanık buğday geçer aramızdan.
Heybemize, şiirlere karışan ne çok aşk koyduk;
harfler, sudaki gazelin sesinden damlar.
Avuçlarımda Akdeniz’in tuzu,
rüzgârlı bir akşamdan.
Kapıları çalarım,
şavkıyla taşmış odaların çiçeklerine.
Deniz, karanlığında hâlâ çocukluğunu arar;
dalgalar, unutulmuş bir ninninin eksik mısralarıdır.
5.0
100% (11)