Zil Zurnaşimdi biz, türkümüzü dilimize hapsedip geçip gittik ya aşkın sisli kıyısından bir zaman ardına dek açtığımız kapıları kırk kilitle kilitleyip kayıplara karıştık ya… yangından ilk kurtaracağımız aşkı kendi ellerimizle ateşe atıp aşksızlığı erdirdik ya aynaların sırrına… bırak böyle olalım böyle kendi halimizde aşk, ellere zil bize zül olsun biz yanalım kendi cehennemimizde bu Zülkarneyn’den kalma duvarları yıkılmadan ayağıma dolanan bu paslı zincirler kırılmadan gel deme bana gelemem gelirsem bir daha geri dönemem say ki geldim say ki iki munis kedi gibi sokulup birbirimize diz vurduk aşkın otağına şiirin, şarabın ve aşkın tadına vardık ruhsuz ruhlar duymaz sanma duyarlar fil kulaklarıyla iki eski arkadaş gibi bir kafede oturup bir şeyler içsek kalbimin gümbürtüsü elimin ayağımın birbirine dolanışı ele verir beni garson kızlar şıp diye anlar yaralı bir ırmak gibi hala sana aktığımı ıssız bir sokakta ayaküstü konuşsak elini tutuşum, kaburgalarını zorlayan sarılışım ayran budalası gibi yüzüne bakışım muhbir olur, tüm mahalleye ispiyonlar seni hala deliler gibi sevdiğimi bir çocuk parkında buluşsak cıvıl cıvıl çocukların neşesine karışsak zamane çocukları cin gibi ne kadar gizlesem de dumanımı bilirler içten içe hala sana yandığımı leb demeden leblebi diyen nesil bunlar bilirler sana hala zil zurna aşık olduğumu |