Kehanetyırtılmış bir göğün göğsünden kirli bir yağmur yağıyor şehre sağanak halinde kahır yağıyor, kan yağıyor odamda, dört duvarın dilsizliğinde ölü gibi sessizim gece bile korkuyor fırtına öncesi sessizliğimden prefabrik çatısından paslı hüzünler sızan deprem artığı evler gibiyim mutsuzluk akıyor oluklarımdan ya hiç kimse çalmıyor kapımı yada ben kendi sesimden başka ses duymuyorum kimin kehaneti bu kimin kabahati nazara mı geldim lanetli bir büyücünün lanetine mi uğradım bilmiyorum bildiğim bu şehrin hınca hınç kalabalığında iliğimden tut kemiğime dek yalnızım yalnızlığım aklıma gelince, onu düşünüyorum onu düşündükçe, buz sarkıtı mızraklar batıyor döşüme bu yüzden istemediği bir savaşa giden askerler gibi artık aşka da gönülsüzüm artık hangi dilde tercüme etsem aşkı hep ayrılığa çıkıyor aşkın sonu çırpındıkça hep yalnızlığa düşüyor kum saatinin son kumu bitse artık adına aşk dedikleri bu karabasan bitse şeytan azapta kalsa kalksa üstümden bu lanetli kehanet bir gıdım aşk için buzuldan ateş ateşten su dilenmesem resme tövbe etmiş bir ressam gibi fırlatıp atsam fırçamı bu toz pembe tuvale kan kızılı nü resimler çizmesem |