SeyyahOnun suçu yok Abbas Bütün kabahat benim Ateş tünellerinde, ateşin kalbine dokunup Ben çözdüm aşkın harlı düğmesini Aşk yanığı ellerimle Ben açtım Pandora’nın kutusunu Yankısız bir uçurumdu Bir intihar şelalesi gibi ben aktım ona Azıcıktı çoğalttım Küçücüktü büyüttüm Hayra yordum her kabusu En kallavi ayrılıklarda bile Lirik kavuşmalar biriktirdim bize Doğduğu nehirde ölmeye aht etmiş kızıl somanlar gibi Hep onun sularında yüzdüm Derindeydi Abbas, çok derin… Hani şu dudağının kenarında “ben” olan Sigara içen Küfreden Gülünce, zemheride çiçek açtırıp Ağlayınca, gözlerinden çığ düşürendi Yüreğim el vermedi onun sevdasından başka bir sevdaya Elim varmadı onun teninden başka bir tene Bir konakladığı yere bir daha uğramayan Yersiz, yurtsuz bir seyyahtım Bir onun bereketli tenini kendime yurt bildim İçimde saraylar kurdum ona Tac Mahal’i kıskandıran Ayak bileklerine gümüş hal hal Uzun ince parmaklarına yakut yüzük aldım Frenk diyarından Obsidyen karası saçlarına taksın diye Safran çiçeği buldum Acem illerinden Vurulmuşum, mecruhmuşum ne gam Yarasını yalayan hayvanlar gibi acımı yaladım Cümle cehennem üstüme yürüdü, bin türlü bela yolumu kesti Bir gün bile vazgeçmedim lepiska saçlı sevdamdan Her kahrına “yârden gelmiş hoş gelmiş” dedim Her acısını öptüm alnıma koydum Onun suçu yok Abbas Ben sevdim… |
Eser güzeldi, her zaman olduğu gibi
Gönlün abat olsun, tüm şiirlerin benzersiz ve ŞAHESER olsun
Şiirle kal, dostça hal ve de sağlıcakla, hoşça kal