Kızağa Çekilmiş Sandallar
… Eski bir zamandı Daha “evvelim sen oldun ahirim sen” diye havalanmamıştı Neşet ustanın bozkır tenhası sesi Kuşun kanadı kırılmamış, karıncanın yuvası bozulmamıştı Henüz kirlenmemişti sular Ajanslara kan kokusu sinmemiş Aldığımız nefes böyle kirlenmemişti Eski bir zamandı Babalarımız ahşap bavulu ile gurbete gitmiş Annelerimiz patiskadan hasret giymişti Kömür kokulu sokaklarda “Bir Teselli Ver” diye marşlar söyleyip Yazlık sinemalarda “Kahır mektubu” yazdığımız “Boş Beşiğe” bütün mahalle ağladığımız bir zamandı Şiir gibiydi kadınlar Üzüm buğusuydu sesleri Dokunsan kırılırdı kanatları Kimi Kürk Mantolu Madonna Kimi Nilgün Marmara Hepsi Türkan Şoray’dı Mahallenin kızları bize abi dese de, biz daha büyümemiştik Unutulan doğum günlerinde büyümek istememiştik Büyüdük... Tahtadan kılıcımızla kötülüklere direnirken Kötülüğün koynunda büyüdük! Bizimle birlikte şehirler büyüdü Şehirlerde acılar, şehirlerde kötülük büyüdü Şirketler, süper marketler üniversiteler, siyasi partiler Kap kaçlar, vur kaçlar, tacizler, tecavüzler büyüdü Hapishaneler, yetimhaneler büyüdü Biz büyürken dünya nasıl küçüldü? Ozon tabakası nasıl delindi? Ormanlar nasıl yandı? Onca hayvanın nesli nasıl tükendi? Ekmekler çöpe atılırken Afrika da çocuklar nasıl açlıktan öldü? Kadın sığınma evlerinde kadınlar nasıl satıldı? Çocuk yuvalarında çocuklar nasıl dövüldü? Vahşi kuşlar mı kondu gözlerimize? Zehirli çiçekler mi açtı dilimizde? Nasıl böyle acımasız, nasıl böyle kötü olduk? Nokta kadar menfaat için Nasıl virgül kadar küçüldük? Şimdi kimimiz mutfağında yalnız bir anne Kimimiz hayat yorgunu bir babayız Kuşlar dersen çoktan göç etti göğümüzden Kesildi voltamız Söndü ateşimiz Hüzün makamı birer gölge Kızağa çekilmiş birer sandalız Sen yine de at ölü toprağını üstünden Mıh gibi içine çakılmış hüznü sök kalbinden Yıldızlar hala nasıl parlıyor bak Nasıl gülümsüyor ay dede Kulak ver de balıkçıların şarkısını dinle Heyamola… Heyamola… Sepya fotoğraflar gibi solsa da düşlerin Sil göz yaşını Yeşile biraz daha yeşil, maviye biraz daha mavi sür Aşksa… Zulada yıllanmış şarabın olsun Kızıl ayrılıklar varsa, apak kavuşmalar var Kavuşup, gökyüzünden yıldız ç’almalar var Daha ne olsun. |
Sadakatin mührü gibi her satır, öylesine değil ölesiye bekliyorum demiş şair....
Aşk doyulamayan kurşun gibidir, ölmez de, öldürmez de tutkuyla süründürür ....
kimi adına yaşamak der, kimi de ahmaklık
Güzeldin şizofren çığlıklar
Saygımla