Hatıram Olsun
Masada nerede duracağını bilemeyen bir bıçak, son gece, son kadeh ve son şarkının içinden geçen son sözler; o bıçaktan daha keskindiler. Soğuk bir sessizliği bardağıma boşalttı saki. Etraf sadece; ikimizi bir arada tutan şeylerin yok oluşunun şerefine kalkan kadeh seslerine şahit oldular.Sonra gözlerine baktım, bir daha baktım, tekrar baktım. Silüetimin, cennetten kovulur gibi kapı dışarı edilmesine seyirci kaldım.O an, içime dökülen kaynar suyun gözlerime doğru yükseldiğini hissettim.
Gözlerimi yumsam; patlamak üzere olan bir yumruğun, avuçlarında biriken tuzlu teri taşacaktı kirpiklerimin arasından. Dudaklarım yanacak, biriken sözlerim birini yakacaktı. Masa dağılacak ve masadan kalkmak zorunda kalacaktım…Ki bu hiç istediğim bir şey değil. Direndim, ağlamamak için direndim, gözlerimi kocaman açıp, kendimi buğulu bir camın arkasına gizledim. Orada kendime saydım, sövdüm: “sen burada bekle,nasıl olsa ben yine geleceğim” diye göğsümün tam ortasına bir tekme bırakıp acılandığım yere geri döndüm. Arkama yaslandım, sonra masada varlığını unuttuğum tedirgin duran kadehe uzandım. Bir yudum aldım. Gırtlağımda saplı duran hançerin yerinden kalktığını, tutunamayıp bu defa göğsümün üzerine düştüğünü bir ürperti haber verdi bana. Belli etmedim. Kadehimden bir yudum daha aldım. Parkta annesi tarafından terk edilececiğini hissetmiş, zamanı elinde tutmaya çalışan, sürekli ayak altında marifetlerinin kabul görmesini bekleyen çocuk gibi içime dönüp, damağıma yapışan anasonun dizlerine kapandım;“Bu gece gitme benden,hemen çekilme kanımdan öyle, bak bu gecenin boyu uzun, hatrı büyük. Terk etme beni hemen öyle! Ne olur bu gece hafızamı kökünden kurut ve beni koynunda sarhoş uyut!”diye yalvardım. Gururum topladı beni yerden utandım. Utancımdan kafamı yerden bir süre kaldıramadım. Kolundaki saate bakıp “geç oldu, bu son kadeh”cümlesi bozdu ortamın sessizliğini. Ardından gelen cümle uzun ve anlaşılmazdı. Anlamadım doğrusu…Bende anlaşılması zor, uzun soluklu cümleler bekledim zaten.Son noktaya uzak, son söze yaklaşmayan cümleler.Dinledim bir süre, süreci hiç takip etmeden dinledim. Yalnız; nefesimi tutmamla bırakmam arasında, hep beş kala bir zamanı kaçırdım. Derin bir nefes bırakıp masaya,bir sigara yaktı sonra.Toplasan iki kez çekmiştir içine, sonra masanın diğer ucunda duran kül tablasına uzanan elinin izini sürdüm.İki parmağının arasında sıkışan izmaritin başından ittirip, parmak uçlarıyla kül tablasınna bitmeyen sigarasını gömerken tek nefeste çıktı kurşun gibi son sözler...”Vazgeçelim!” dedi. Ardından; “Vazgeçmiş olmak için ikimizde yemin edelim!”dedi. Uzatmadım, “Peki!” dedim. O kafayla ikimizde yemin ettik, o an, orada ikimizde vazgeçtik. Hem de öldüğümüzden bile haberdar olamayacak kadar büyük bir yeminle. O kadar büyük yani.Yani düşün ki masada bir tek kutsal kitap eksik.İçim yırtıldı bir an, göğsüme dokumak istedim, ciğerlerimde şişen balonlara uzanıp, renklerini gökyüzüne bırakmak istedim. Salondaki kalabalığın tüm ağırlığını üzerimde hissettim. Kalmak istedim. Titreyen bedenimi oturduğum yerden çözüp, ayağa kalktım,tam kalktım sayılmaz;saki kolumdan tutmasa yere yapışacaktım. Kurgulamıştım aslında; hazırdım yani. Kendime güvenerek ayaklanıp, hiç dokunmadığım son kadehi fondipleyip, masaya afilli bir kalkış bırakacaktım. Bekledim…Sendelenmem geçene kadar bekledim. Son kez gözlerine baktım, o da baktı şimdi haksızlık edemem.Tekrar baktım. Sırf gözlerinde beni hafife aldığını yakalamamak için çok uzatmadım. Gururumu vazgeçtiğime ikna edip, gitmek için ilk adımı attım.Ayağa kalktı bir an…İkinci adımımın önüne geçecek ve ”Gitme!” diyecek zannettim. Benden önce yeminini bozacak zannettim. Yürüdüm, yüreğimi arkamda bırakarak yürüdüm. Tek kelime bile etmedi. Bende hiç durmadım,arkama dahi bakmadım.Salonda çalan son şarkının, adımlarımı dışarı ittiğini hatırlıyorum: ”Ben sende yaşadım, seninle tattım böyle bir aşkı.Al hatıram olsun, armağan olsun sana bu şarkı.Çal benim için çal, bu aşk için çal bizim bu şarkı.” Dışarı çıktım, gökyüzüne baktım,bir daha baktım, tekrar baktım. Sonra o şarkının içindeki tüm sitemleri çalıp, kaldırımlara sayısız küfürler bıraktım.Hangi sokak, hangi cadde,hangi köşeyi dönüp eve geldiğimi hatırlamıyorum.Kapıyı açtım, içeride olan biteni unutup uyumam için beni bekleyen muazzam bir karanlık vardı. İçeri girdim, kapıyı gecenin yüzüne örtüp, soyundum. Çırıl çıplak kalana kadar soyundum. Gözlerimin buğusuna yapışan parmak izlerini bileklerime bağlayıp, sarhoşluğumu elimden kaçırmadan uyudum diye biliyorum. O masada o gece, o son kadehten dökülen ve son şarkının içinden geçen o son sözlerin hançerini hala göğsümde saklıyorum. Bir daha o kadar hiç içmedim ve o şarkıyı da o geceden sonra hiç dinlemedim. Yemin ederim! |