TEK AYAK ÜZERİNDE AŞK
Merhaba!
Nasılsın? İyiyim yazmışsın son mesajında... İyi misin gerçekten? Bunun doğru olduğuna inandırmak mı sadece niyetin? Yoksa; Yüreğinden beni püskürtmek için uydurduğun yeni tezahüratın bu mu? Senin de yüreğin kanıyor mu?Yanıyor mu için? İstersen yine sus,cevap bile verme, Ben nasılsa bildiğim yerden soruyorum tüm soruları sana. Beni hiç sorma... Hatta aklına bile gelmesin en yakın tahminlerin. Ben yanıyorum galiba... Olsun;zaten umrunda bile değil yandığım. Her neyse... Havalar nasıl,soğuk mu oralar da? Güz, toplatıyor mu yerden sarı yaprakları sana da? Aklına her gelişimde,avuç içlerinde yüreğini buruşturup, İstemsiz küfürleri kondurabiliyor musun mecbur kıldığın bu ayrılığa? Ben zapt edemiyorum sensizliğin,tek bir zamana kilitlenmiş eziyetini, Susturamıyorum anlıyor musun, Kısamıyorum bana sebepsiz gelen ayrılığın yüksek sesini. Ne olur bu defa bari konuş! Çağır cümle içlerine bütün yardımcı kipleri. Sen beni susarak cezalandırmak mı istiyorsun? Her gece tek ayak üzerinde; Yeterince kalmadı mı yüreğim senin ayazlarında? Titreyen bedenimin gurursuz duruşuyla, Kapında yatmadı mı kalbimden firar eden arsız aşk dilencilerim? Kendi sadakandan,kendi ruhunu doyurup İşin bitince toplattırmadın mı hepsini kapından? Biliyor musun? Elimden gelse bu satırların yumruklarını senin göğsüne gömmek isterdim. Yüreğimde kırdığın tanburun paslı tellerini,senin ciğerlerine saplayıp Acı acı kanadığını orada görmek isterdim. İmdat seslerinin senfonisiyle yanından gelip geçerken Tüm umursamazlığımı üzerine yine orada kusmak isterdim. Gel istersen;haydi gel! Gel ve kır şu elimdeki içi sen doluşmuş mürekkepli kalemi, Sayfalarımı kana bulayıp durmasın sürekli. Nefretim var,öfkeliyim,fazlasıyla kırgınım sana. Ama; Bir taraftan sende olan kusurlar,kusursuz bakıyor bana. Affediyor,sonra boyun eğiyorum senden gelen mutsuzluğa... Bu çok saçma...Çok saçma... Sen gideli takvimden iki mevsime daha yol verdim. Ama; hala değiştiremedim en son seviştiğimiz yatağın nevresimini. Hatta her gece çırıl çıplak giriyorum o yatağa, Sırf bıraktığın kokunun üzerinde Seninle uyandığıma inanmak için. Bazen kendi nefesimin üzerinde, Yüksek tansiyonla yakalıyorum seni. Dilinin altına nemli yastığımı bırakıp, Nabzını bedenimin kaygan zemininde dolaştırıyor, Saatlerce yükselmeye çalışıyorum birlikte tırmandığımız o gökyüzüne. Bir türlü basmıyor ayaklarım yere. Söylesene; Hangi rüzgarla kafa kafaya verip açtın ikimiz arasındaki tek nefeslik mesafeyi? Hani hiçbir iklim örtemezdi düşlerimizin üzerini? “Dört mevsim toplanıp gelse uyutamaz” demiştin kış uykusuna ayrı ayrı bizi. Bak,aramıza izinsiz kara kışı aratmayan,kocaman bir güz girdi. Tek seferde dökebilecek misin sen de,dalından yaprağınla yere beni? Hala neden susuyorsun? İçimde bir daha aralayamayacağın vuslat perdeleri yanarken,; Nasıl sessiz kalabiliyorsun? Bak bana,iyi bak! Lastik yanığı gibi yapışıyor yüreğimin ezikliği bedenime görmüyor musun? Göğsünün tam ortasında sıkışıp kaldığımı da hissetmiyor musun gerçekten? Şimdi affediyorum seni... İstersen yine sus Ama sonra sus ve git benden. Eğer birgün zihnimden,ruhumdan atamazsam seni, Gözlerim kapalı,karanlıkta sevişmek zorunda kalırsam bir başkasıyla o yatakta, Adını zikir edersem istemeden de olsa, Hesabı sorulacak olursa o vakit bana, İnkar edemeyecek duruma düşersem şayet, İşte o zaman kes kendine cezanı. Tek ayak üzerinde koy yüreğini ve bırak kendi kapının önüne esaretini. Merak etme, Acından nefesi koksa,muhtaç kalsa yüreğim bir yudum aşka, Yarasının taze kabuğuyla avutur kendini ama; Bu defa asla dilenmez benim dilencilerim senin yoksul kapında… |