Günahın Elli Tonu
Kordonu çürük,dalgalı bir nefesin son gecesine emekliyor bedenim.
Hava gri,güneşin parıltısı hiç değilse bir telmih bekliyor bulutlardan. Kül renginde bir çocuk daha öldü dün akşam. Kekeme bir uğultu,sisli bir karanlık kaldırdı yatağımdan üstü kapalı bir cesedi… Renklerim,grinin içinde sıkışan beyaz gibi esir. İnancım,o beyazın çaresizliğine uzanmak isteyen kırık bir el. Tanrım,aklımı kaçırmak üzereyim! Tanrım,aklıma mukayyet olduğuna inanıp şurada biraz içip,dibime düşmek istiyorum! Şurada,dibimde köklenen,o doğurgan duyguyu rahminden kazımak,duvarlarını yıkıp altında sızmak istiyorum! Görüyorsun işte;tercihlerim yanıyor avuç içlerimde. Ölümün önüne yalancı bir yemin bırakıp,reşit olmayan günahlarımı senin insafına musallat ediyorum. Gözlerimi tavana dikip,senden bir işaret bekliyorum. Tanrım! Biliyorum günahkar biliyorsun beni,biliyorum bildiğin gibi öleceğim. Oysa; o kadar yaşamadım henüz ve o kadar rengim olmadı hiç üzerimde,günahkar olabilecek kadar sevilmedim.Henüz gitmedim kimsenin kalbinden,mesafesiz koşarak terketmedim kimseyi, Sokulmadım sakınılan masumiyetlerin merhametine. Biliyorsun işte Tanrım! Hiç ecelsiz sevişmedim bir adamın dehliz bedenini kucaklayan dağınık yatağında. Bekledim…Saatlerce,günlerce bekledim. Işığı korkutan karanlığın içinde,kabul olmayan duaların şansına inanarak bekledim. Sadece yanlış zamanda esen rüzgarla uğrayan,her şeyden ve herkesten bağımsız,yıldızlı ve ışıltılı bir hayal ile kimliksiz bir renk bulaştı bedenime,yıkamadım henüz. Kokusu esiyor hala üzerimde. Rüzgarın kalbi olur mu? Rüzgarın kalbi durdu bir akşam,nabzım tatsız bir şerbeti damarımda toplarken yuttu. Mızıkçı bir oyunun içinde birkaç adım geride kanarken vurdular onu. Arşivlere baksan çoktan yıkandı o ceset,çoktan gömüldü,kütüğü bu sabah bir martının emanet nefesinden düştü. Söylemedim kimseye,toprağın altında kırk gün nasıl kan kustu. Tanrım,nasıl bölücü bir duygu bu? Gerçeğim başkasına paylaştırılmış gibi hissediyorum,inançlarımı başkasının koynunda sevişirken yakalamış gibi uyanıyorum gece yarısı. Kazan kaldırıyor grinin elli tonuna yetişemeyen telaşım; Ki şartlanmış illegal zamanda doğan çocukların kopardığı kasırgaya şahidim. Kaç cam patlattı üzerimde o kasırga manzaraya karşı,bileklerimi kaç kez yerinden kopardı o cam kırıkları? Hakkım vardı kabloyu tersten bağlayıp devreleri yakmaya ve içimde duracağı yeri bilemeyen isyanın gürültüsünü yerinde çıkarmaya. Ama ben inancın korkuyla çevrelendiği sınırlar içerisinde koştum. Çığlıkları kilitleyen bir ahla sustum. Sözüm bitti,sesim gitti,ruhum içimdeki meclisi terketti. Kimse kalmayınca;karanlık,dokunulmamış çıplak renklerimin ırzına geçti. Susturulmuş kadınların göğsünden akan küfürlerin sancısını sızana kadar içip, Kadere haksızlık eden günahın elli tonuyla,nefesimi sessiz bir çığlığın eteğinden kestim. Avazı kıpırdamayan adımların önüne usulca geçip,kendimi balkondan boşluğa ittim. Tanrım! Sanırım ben, beni birine benzettim… |
İnancım,o beyazın çaresizliğine uzanmak isteyen kırık bir el."
Nasıl güzel ifade edilmiş bir yorgunluk cümlesi 👏👏👏👏 Berna The Queen 🫅