VUSLATIN İZDÜŞÜMÜ
Bir gece,
Senin şiirinin dilinden; Kendime rengarenk çiçekleri toplayıp, Papatya fallarını aşka sürüyüp, Sarhoş ruhumun, mezelenmiş bestesiyle Bir çocuğun, parmak ucu mutluluğu dansı üzerinde Koşar adım gelmiştim sana... Topuklarımı gökyüzüne kaldırabilen heyecanım Yerleşince en medeni halime, Uçuşan kısacık eteklerim döküldü, senin dizlerine. Gözlerime taktığın ışığın tozu Bulanık bir rüyaya kandil yaktıran, Şuursuz bir fikrin, koşulsuz müridini devirdi birden üzerime... Parçalı bulutları yamalayıp, Güneşe ihtiyaç duymayan baharların, yatağına uzandım seninle... Vuslatının kapı zili işitildi her gece. Gecenin gözlerine tutunup, Sana açtım her kapıyı zamanından önce. O gelen sen olmasan bile... Sen olmasan bile; Sana soyundum bir incir yaprağı üzerinde. Mehtabı görmezden gelip, Ama; Yine de yıldızlara ayıp olmasın diye, Gölgeni çekip örttüm, çıplak bedenime... Dengemi rüzgarın vurgunundan korurken, Senin savruntunla seviştim, iki dal arasında ben... Yine öyle bir gece; Rüzgarın bile kendini kaybettiği haliyle, Kan ter içinde. Bu defa; Bir rüyanın kabusuna çalınan, Tek bir papatya falına göz açtırmayan yaprağı üzerinde, Tohumuna tutunamamış dalların, Mezesiz sarhoşluğunu akıttım gözlerime. Şimdilerde nefessiz kaldığım yazgımın Üzerime devrilen vuslatları, Kefenini giydirmekte zorlandığım sevda naaşı ile; Kimsesizler mezarına gömer gibi gömüyorum puslu şiir bahçene. Berna KAYA 19,09,2022 |
Sevgiyle kalın...