SANKİ YOKTULARNe zaman dalsam şu mekânın uhreviyetine Zaman duruverir ansızın, takılır yelkovan Gönülde yıkılır surlar, manzaradır talan Ve duyulan bir şey çınlıyor kulaklarda Bir sevilen daha yitmiştir faniden ebediyete İmamın sesi yapar vurguyu, er/hatun kişi niyetine… Hep bir yanılgıdayız da aldırmazlık niyedir Dün muhabbet edilen canlar hani, nicedir? Demişti ya büyük ozan beli büken sözcükleri Bir ayrılık, bir yoksulluk biri de ölüm diye Halen şu itişmeler, sataşmalar ne de anlamsız Oysa en büyük paye muhabbetti, sevgiydi Ansızın gelen ölümlerle hatıralar birikti. Ve denmeli ki şu nefse; dur artık dur, uslanmaz İnsanı eritip tüketen, değerce de çokça düşüren Kibri ve hor bakışı değil mi dikendir, yaslanılmaz. Ne sesleri var ne de nefesleri, yazsan almaz kitap Her sayfasını okurken yürek nasıl da olur harap Bir görüp bir kaybetmekmiş bu düzenin kaderi Varlıkta bilmek gerekmiş sevenlerin kıymetini. İki çift söz edebilmek ve birlikte de gülmek Ve hatta bir meşk edip ahenge türkü dermek Biriktirdikçe biriktirmek varmış anın içini Nihayetinde beklemiyor mu bir sessiz veda Haber vermez ki ölüm,gelir ummadık anda. Ses vardı, hareket de, sanki daim vardılar Esti ansızın rüzgâr, ebeden ayrılıktı bu Kederler depreşti toptan, bilinmeze uçtular Ne derse denilsin boş, masal gibi şu dünya Boş kaldı masa sehpa, gölgeleri de yoktur Bizle gülüp ağlayanlar, sahiden yok muydular. Anlamamız gereken ne de çok şey var Hayat bir akışta ki akıl almaz, karmaşık Yine de her yeni gün şafakla iner ışık Ve daha varken o bitimsiz geceye Gökte yıldızlar ve ay serilmeden de öne Bir tebessüm, hoşgörü ve de sevmekmiş kâr. Oğuzhan KÜLTE |