PYRAMUS ve THISBE (KARA 27)Oturduk bir akşam üstü yine Kara’yla, Muhabbet muhabbeti açtı ,geldi sohbet kara duta. Evinin hemen arkasında vardı heybetli bir dut ağacı. Güzel ve tatlıydı meyvesi ama rengi karaydı. “Bilir misin” dedi Kara , “eskiden sadece beyazmış bu meyve, Sonra kara dut meydana gelmiş ,bir aşk hikayesi sebebiyle.” İki genç yaşarmış bir zamanlar Babil’de, Bu efsaneye konu olmuş Pyramus ve Thisbe. Bitişikmiş evleri ,bir duvar ayırırmış onları, Duvarları aşar, engel tanımazmış aşkları. Onay verilmez bu aşka, karşıdır aileleri. Aralarındaki rekabettir en büyük sebebi. Evlerini ayıran duvar bile dayanamamış nihayetinde, Çatlamaya başlamış bu büyük aşkın gücüyle İki aşığı ayıran duvar geçit vermiş gençlere, Konuşuyorlarmış sevgiyle, birbirlerini görmeseler de, Duvardaki çatlaktan gizlice buluşuyorlarmış her gece, Fısıldıyorlarmış aşklarını, sevgi dolu sözcüklerle. Saatlerce konuşuyorlarmış, yorulmak ne demek bilmeden, Birbirlerinin yerine duvarı öperek ayrılıyorlarmış gün doğarken. Günler geçmiş, bu kaçak buluşmalar yetmemeye başlamış ikisine de. Karar vermişler; yaşayacaklarmış aşklarını özgürce ,başka bir ülkede. Gece olunca kaçacaklarmış evlerinden aşkları uğruna, Buluşacaklarmış mezarlıktaki bir yanındaki dut ağacının altında. Bembeyaz meyveleri olan heybetli bir dut ağacıymış, Kral Ninus’un mezarının tam yanındaymış. Hiç bitmeyecek gibi hissetmiş iki aşık, sanki güneş batmayacakmış. Nihayet gece yavaş yavaş Babil şehrini kaplamaya başlamış. Gece yarısı evlerinden çıkmış Thisbe, gitmiş buluşma yerine. İlk anlarda korksa da, korkusunu yenmiş sevgisinin gücüyle. Ay ışığının altında heybetli bir aslan belirmiş karşısında. Kükremiş genç kıza, ağzı kaplıymış kıpkırmızı kanla. Ormanın derinliklerine doğru koşmaya başlamış Thisbe, korkudan. Az önce birisini öldürmüş bu canavar, belliymiş ağzındaki kandan. Kaçarken pelerinini düşürmüş geç kız, geri dönüp alamamış. Kızgın aslan hırsla parçalamış, ağzındaki kanları bulaştırmış. Çok geçmemiş Pyramus gelmiş buluşma yerine. Aslanı korkutmuş kaçırmış canavarı, yaptığı gürültüyle. Parçalanmış ve kana bulanmış pelerini görünce ,yıkılmış dünyası. Öpmüş, koklamış ; sanmış ki aslan öldürdü büyük aşkını. Dökülüyormuş göz yaşları , geç kaldığı için kendisini suçluyormuş. Kılıcını çekmiş , saplamış kalbine; hiç tereddüt etmemiş. Öyle bir kan sıçramış ki, kar beyaz meyveler koyu kırmızıya boyanmış. Topraktaki kan yavaş yavaş ağacın köklerine yol almış. Thisbe korkusunu yenmiş ,gelmiş tekrar buluşma yerine. Anlamış her şeyi ;sevdiği adamı o şekilde görünce . Kollarına almış genç adamı, öpmüş dudaklarından, “Bak ben geldim sevgilim, aç gözlerini, lütfen uyan” Açılmış gözleri ,gülümseyerek bakmış sevgilisine ,büyük bir aşkla. “Bak ben de geldim sevgilim” demiş ama karşı koyamamış ölüm tanrısına. “Sevgin için, benim için öldürdün kendini, Ben de cesurum, zaten sensiz yaşayamam ki.” Son sözleriymiş bunlar genç kızın, almış kanlı kılıcı. Saplamış kalbine ,kırmızıya boyamış kanı toprağı. Bunu seyreden Zeusu etkilemiş, genç aşıkların cesareti. O dut ağacı ,onların anısına kara olarak verecekmiş meyvesini. Zamanla yayılmış bu ağaç ,dünyanın her yerine , Öğretmiş insanlara ölümsüz aşkı ,bu hüzünlü hikayesiyle. Aileleri yakmışlar bu iki aşığın bedenini, Tek bir kapta birleştirip gömmüşler küllerini. Yaşarken birleşemeseler de külleri birleşmiş ölünce. Bu hüzünlü hikayeleri ve kara dutta bize kalmış böylece. |
Çok güzeldi