Bihuş
Kadim duyguların yegâne hamalı omuzlarım
Yükümü sorma, ağırlığını ölçemez tartıların Zabit bir kalabalığın fiyakalı lerzinde Her gece karanlığı örtünen parke taşı gibiyim Dilsizliğime aldanma… Yutkunmalarımdan ulaşılıyor gayya kuyusuna Dört mevsim, on iki ay üşürüm ben Rüzgarın çarptığı, dalganın yonttuğu taşım Hangi minvalden bakarsan bak, bihuşum Manzum gülüşüne nevi sarhoşum Hafife alma… En hırçın dalgalar, sular çekilince başlar Bir gece: Yeni gülüşler peydahladım dudak dekoltene Ah, bahtsız şaşkınlığım… unutmuşum Gözlerin mayın tarlası, bakışların mühimmat Heyecanlarıma yenilip infilak etmişim Ve şarapnel etkisiyle düşmüşüm gamzene Sonrası kızılca kıyamet… San sarayımın duvarını yıkmış naz-ı dillerin Siren sesleri yükseliyor gönül şehrimde Manşetlerde resmim, adım geçiyor her yerde Oysa; seni sevmek derin devlet sırrıydı Kimliğimi ifşa etmişsin olay yerinde Artık fark etmez… Ben sana antik kentin tarih dolu izleri Sen ise gündelik aşklara kav-i nihale Perçem ömrümün zey gerçeği seyir defterim Açıp okursan, görürsün bendeki seni… |