Sufâne
Gönül köprüsünden aşkın ırmağına düşerken
Ömür yolculuğunda sulh etmek bazen zordur Akıl kapı dışarı, aşk kalpten içeri olduğu vakit Mandalla asılı libas gibi sallanır bazen mantık İnsan özünün acz olması bundandır. Şimdi yüreğimin pazarında telaşesi bol bir korku Aklımı diri, kalbimi güçlü kılan bir dua’ya sığınıyorum Kaçmak her zaman alınacak yaradan kurtarmaz insanı Ki davası yar olanın, yaradan korkusu büyük olur Lakin aşkı giyen, ateş olsa yanmalı… Gönülden gönüle köprü kurarken insanoğlu Fatiha’nın sırata yol olduğu gibi uzanmalı Mahkeme-i Kübra’da yan yana durdurmalı Aşk, aşkın asıl sahibine ulaştırmalı Ki… İnsanın en ağır yükünü hafifletsin Şimdi gönül gözümdeki pencereden bakıyorum Yüzüne düşen hüznün ateşinde yanıyorum Yanarım ve bir gülüşene yeniden yaşarım Gece karanlık olsa ne yazar, aşkı veren var Kalbin sahibi, kalplerden geçeni bilen var Tasavvufi halde mistik hisler taşıyor yüreğim Zan sarayının sürgünü, hüsn-ü kabul beklerken Sufâne misali, aşk-ı safvet’im gönül kapında Mistisizm doğuran endişeler olsa ne olur Saff-ı evvel’de Tebe-i Tâbiîn’im… Habibim… Omuzlarımın taşıdığı hissi yükle Sana evvel zamandan, aşkı haktan geliyorum Dudaklarımın çatlamış çölünden sesleniyorum Fazla bir şeyim yok… Biraz İhlâs ve biriktirdiğim duaları sunuyorum Hali serde, iki cihana yol oluyorum… Yokluğunda sufâne ben… Hangi ırmaktan geçsem yüzüm tozla kaplı Lakin bilirim… Allah’ı bileni bilir Allah ve göreni görür… 02.02.2019 / Stockholm / Yerel saat 01:50 |