Beyaz tavşan seçeneği
hayali senle gerçek sen arasında
bir konuşma geçiyordu konu ne diye araya girecektim masalın gücü zayıflamış beyaz tavşan düşmek üzere diyelim yavaşlığa zorlanmış iki insanın hüzün yarışıydı ayrı diyarlarda incinmek kitap okusun müzik dinlesin değişmeyecek limonun sarısı asal sayıya çıkan yolun yolcusu zıplayarak gidenler ne demek istediyse başka anlaşılan dinleyesimiz yok kimseyi seçmek ve seçilmek kırpılması gereken bir gökkuşağında bir yalnız anadolu’da birbirinin kuyusunda geleceğe bırakılmış cevaba rağmen Allahım vagondaki kömür dinliyor makinistin büyük ruhunu her şey kuş uçmaz maviliğe varacak belli ki en az bin yıllık sevgi cimriliği sırasında söyledi gerçeği bir zaman geçip gideceğiz! bu döngüde makinist bir an neşeyle ve bir o kadar şaşkınca el sallayacak boşluğa o boşlukta memleketin neresi sorusuna köksüzüm ben diyeceğim çünkü bir adam ve bir kadın arkalarına bakmadan toprağını buğdayını, böceğini terk ediyorsa şehirde doğanlar için seçenek kalmaz mutluluğu ummaktan başka anlaşılmazdır şiirin savunması bir o kadar suçludur aşk masalın gün doğumunda son bir diyeceği vardı söyledim tıpkı ters giyilmiş atletin dikişlerini görmeye benzer şaşkınlığı var özlemenin |
neyse biz büyüdük tabi David Copperfield'le falan tanıştık 'yürü git Sermet!' dedim 'çocuk gibi bizi ayakta uyutmuşsun ha!':))
ay Allah'ın gülmem geliyor şimdi...ya senin bu şiirlerin hiç aklıma gelmeyecek şeyleri getirtiyor aklıma Parlain...olmasın ki şiirlerinden içimizi kemiren bir şey çıkmasın...
köksüzlük mü demezsin, ters giyilmiş atlet mi demezsin ama o beyaz bıdırcık tavşan yok mu o hınzır, satır aralarında ordan oraya zıplarken görüyorum ve bu da senin hünerin işte...
sevgiler çokça Parlain...