Kozalak yakar ağrımsusup kalmanın gölgesinde sesini paylaştı gök bir ölüler bir de fenerini yakan şarkılar yürüdü dilimin martı ağrılı çığlığında ışığı akan perdeler.. kanadını açan yerler gül sarnıçlı ağaçların sessizliğine aşk doğumu derin b/ağların salkımlarından çekiyorum seni ipekten geceye yarılıyor bulut içimin yaldızlı hüznüne asılırken dağ lalesi. rüzgarın savurduğu tohum kafeslenirken gözlerime duvardan duvara geçer yıldız odaları rengini vurur yüzüm değişir kent.. kuşlar,eflatun saksıların işlemeli boynuna uyanır suya yazılan sözlerin kıyısızlığında yalnızlığın zeytin dallı türküleri çalar bir yorgunluk terli akşamlara kumdan öyküsünü.. sabrın unutulmuş zakkumlarında hasret dilimde kırağı -kim var aramızda yükselince sular- bulut bırakan çukurların yoksulluğunda ay doğrulur parmaklarına uçurumun ellerinde yağmur bir çocuğun yaşına gelinliğini giyerken baharlar sarılır yokluğun buzdan çivilerine tarçın kokusunda şehrin rengi vurur yüzüme değişir düş... sabahın eteklerinde buğulu dem büyüyüp kısalan şeyler gülle külün tortusu kozalak yakar ağrım en haki hırkasıyla ıslağını bırakırken uyku suları soluğuma sarılan bozkır saçlarıyla dolaşırım yangınları.. sessizliğin güneş çınarlı sokağına dudağımın ucu kanarken boğuktur sesim kıyamet kadar küçük nefesimde uyumam rüzgarı bana yalnızlıktan bahsetme gözlerimi kapadığım yerlere kaybediyorum kendimi ... |
Talihsizlik isabet eden.
Sonra atlar geçti, bir daha geçti.
Sonra kubbeler, bir Osmanlı hüznü.
Bir camdan aktı, Küçük Şehzade.
"Prens mi dedim, neyse"
Kaderini yalnız yaşadı, yalnız ölecek.
Tek boyutlu adamlar geçiyor.
Tek boyutlu atlar.
Zaman merdiveni indiler.
Çıktılar.
Zaman eskidi.
Zaman yoruldu.
Devamı masalın burada.
Uykum burada.
Bırakın beni.
Ağlayacağım.
Gümüşlük ıslanır belki.
Gözyaşlarım.
Ben kaldım.
Atlar aştı.
Adamlar aştı.
Şehzade de aştı.
İşte O bitmeyen.
Eskimeyen eski Tarih kaldı, çoğaldı.
Çok saygımla Şairim.