SEN GELDİN VE SİYAHTI KEDİN
Yaşım on sekiz ya da on dokuzdu hatırlamıyorum
ama yasalara göre resmen bir şey kabul edildiğim -yok yok birey- yaşlardaydım Nereden biliyorum Hilmi amca ( o berbat kokan asmalı kahvenin sahibi ve bayat çayların ve “en fazla iki şeker… “ cümlesinin ve derbileri sıkış tepiş ama 20 liraya izlemenin not: bır de bir insana bu kadar mı yakışmaz be bıyık dediğin neyse) nüfus cüzdanıma bakıp batak oynamama izin verirdi O zamanlardı yan dairemizdeki çinli kadın kırık dökük türkçesi ile -serbest stilden farklı ama grekoromen de değil uzak doğu işi ucuz ve taktiksel yani- değişik bir teknikle dua etmeyi öğretti (biz bilmiyoruz Budizm nedir Konfüçyanizm nedir yaşımız yetmiyor tabi) Tanrıdan dedi bir şey isteyeceğinde önce yaptığın bir iyiliği sür öne Bir nevi dedim değiş tokuş değil mi bu çinli abla Yok dedi gönül yumuşatmaca -Allah var iyi tanımlama- Sana bir sır deyip devam etti şu yolun karşısında oturan hani ud çalan Ahmet amca var ya güzel ölüm isterken karısına bunca sene katlanışını sürüyor öne Ve Lamia şu tekstilde çalışan zilli hayırlı bir nasip isterken yalnızlığa isyan etmeyişini Anladım sanki dedim kozu kendin seçmek gibi… Denedim Seni isterken Tanrıdan balkonda doğuran kediyi aylarca beslediğimi sürdüm öne en pahalı mamaları alarak Siyah olmasına rağmen renginin ve yavrularının hem de -iyilik torbamdan çıkardığım koza bak acınacak haldeymişim- Denedim aylarca denedim kabul edilmedi dualarım Ne zaman mübadeleden vazgeçtim sen geldin ve siyahtı kedin… Not: Ah be çinli kadın ah be çinli kadın ben senin öğreteceğin… Onca zamanımızı var ya şu sefil akrebe yedirdin Özgür Saraç/Râzı 170722denizli |