Gezenti Tuz
ellerimden birliğini rica ettim
cesareti olmazsa avucumun kavuşmayan çizgilerime hesap sormazdı Ve birleşen ellerim başka elleri aramazdı üstelik gezenti zaman nereye gittiğini bilmeden evlerden eksilip duruyordu belli ki yalan söyleyendi imla dağıtan coşku bazen yok benim için seninle uyudum uyandım yoksa ne işim vardı ekinoks ezberine her şey farklı olacak demekle unutmak için başka şeyler de yaptım duvarım sıhhat pencerem afiyet evren çiçeklere genişlerken mahalle meyve hayali kuracaktı reçeller yüzme bilmeyen şehirler yaratırdı yoksa bunca hasat ürün belli ki önce boğulduk sonrası umut senin adın beyaz seninki siyah çocuğum biliyoruz aynı döngü aynı edim bin yıl sonra tuhafiye dükkanına bakayım yavanlığımın söküğüne iki makara kadar ciddiyim toplu mu şiir mi hangi iğne lazımmış bak sen bana tuzak kurmuş insan boyu hüzün uyanın akasyalar erguvanlar sevgililik taslayacak doğa yorucu bir karşılama düşerek yaşlanan biri için yani ben dipteyken kendime hiç inanmadım az daha gözlerim nane kokusunda parlayacaktı hislerimi ardımda sürüklüyorum diğeri önde giden bir savaşçı gizli bir geçitten akıllan artık diye bağırır bakıyorum da kalbim yokmuş benim dinlendiriyorum böyle diyerek bahar geldi parklara insanlar tuz gibi dökülür yaz gelir nasılsa ardından yüzerler daha sevişmeye fırsat olmadan denize bizim gibi üzgünler gerekir |
Değil senin, değil bu şiirin, belki bütün insanlığın yaralarına tuz basılıp duruluyorsa gezentidir illâki...