ZahirHırkası gök yaması güvercin, yüreğin yamacı ölüme esaret… ayak izleri silinmiş kardeş gözyaşı donmuş merhaba örselenmiş türkü nehirler boyunca kırık kum sancısı heybemde açıyorsunuz adı yasak bir çiçek gibi memesini ağzımda unutmuş acıkeş ayrılık iç cebimde yanık ekin kokusu kuytum kırağılamış eksiklik buğusu buz tutmuş dost sürgünüm uçurumuna acım sana yabancı kururken çamurdan bedenim güneştir en çok kanatan ağıtlarımı tekkesine kör derviş duası sel tutmuş çocuk zahiri boy aynasına sürgün kader dalgın hüzzam boş çerçeve kucaklaşması aşk kaçak sevişmeler hatırası morluk yiten bu anda ısırsan dudağımı portakal ağacı boy verir sefil çorapları yamayan kudret göz ferimi eriten tılsım kaybolan dem derisi soyulan gül yanığı sevgili eşi hasrete savrulan terlik ekşimiş yağmur isyan susuşu ağırlığı bir mühür etmez tanrısı topal mezarlık kuşları neden Muş ovası boz bir ev damında sadece yeldir yar suyunda yunmamış kaç kör kaldırabilir bir gözün cenazesini… K.Y. |
kuytum kırağılamış eksiklik
buğusu buz tutmuş dost
sürgünüm uçurumuna
acım sana yabancı
işte acıyı anlatmak kolay gibi görünsede gönül ezgisi bile susturmaz isyanı bazen. ne sevdanın, ne yaşanan hayatın neden bulununlan durum. iç çekişler olsada anlatılamaz. sessiz bir çığlık büyür o vakit ve bu şekilde dökülür dizelere. saygılar...