gün kanamalarıellerim çizdiği mesafelerle vardığım darlı akşam ellerim ki boşluğun sahrasını küçük kımıldanışlarla bir güne ölen.. dudaklarımda iğneli ve iğdeli zaman ayaklarımda teri gövdelerin buğulandırıp gölgemi uyur susuzluğun çanaklarında.. çığırtkan umutların ağır sözcükleri yudumlarken dünyayı şakaklarıma duraksar üzüm tanesi.. sellerden geliyorum vadilerden ve kemiğime işli yaşların kürek sesinden.. deli rüzgarın kapılara dayanması yalnızlığın uslanmaz kanatları küle vuran.. aşk ki, saçları uzun yağmurda kokan cebimde parmakuçlarım tenimde kuşun nakışı değişirken aklım çıldırıyor.. -bilmediğim iklimlere güneş mi doğuyor- ama şimdi andıkça bir masalı çoğalamıyor yüzü yok/ sesi yok/ penceresiz selam sabrın toprağı.. velhasıl koşabildiğin kadar mavidir/ kızıldır,siyahtır/ koşabildiğin kadar ama mutlaka bir konuğu olur gözkapaklarımızın.. gövdem takviminden düştüğünde tutunabileceğim kadar ayaz’ım.. aşk mı notlara karışmış tanı gün kanamaları.. keşke Hilal in gölgesine vuran kayalara mavi kalemle yazabilseydim iki satır yazabilseydim susan bir medeniyet uyanacaktı nadide çiçekler/ kandiller.. adı olmazsa bir düş’ün yaşanır mı güller ve leylaklar.. ... |