sürgüntopal bir karıncanın soluğundaki telâşı işittiğim o gün anlamıştım ana rahminden dünyaya sürgünüm varacağım yer o muhteşem ölüm yolcuyum yürüyorum yalın kalp arafta yaşayan o meczup benim soyundum sesini gecenin genzimde çocukluğumdan kalma annemin ellerindeki kına kokusu karışmış gül kokusuna dut ağacında serçelerin dansı kederimi sürüklüyor ayaklarım gittiğim her yere bir ceset taşıyorum şafakları söküyorum gökten konuşuyorum saksıdaki çiçeklerle ciğerlerim dumanlı hiçliği gösteriyor işaret parmaklarım toprağa meyyâl gözlerim vazgeçtim takvim yapraklarını koparmaktan aşkın zehrinden içtim iflah olmaz mısralarım tenden geçtim etimi kemiriyor soysuz zaman uzamıyor tırnaklarım talan edeceğim asma bahçelerini babil’in soluklanacağım bir deniz kenarında şaraba katık edeceğim türkülerimi dokunacağım kalbine çölün dilim keşfe çıkacak atlasını teninin bir muska gibi sakladığın yaralarına dokunacağım -çırılçıplak bir gecede karanlığın canına okuyacağım- gök konuşacak kuşlar,balıklar konuşacak belki de çakıl taşları ve ben bir lahit gibi susacağım Necat USLU |