İz
Ne izi kaldı karın
Ne gizi kaldı bu ağrının Yorgun dağın fırtına ayracı Dudağını andıran bir çiçek Ve son sayfasında Gül soldu, dikenini acıttı Bütün kelimeler çürüdü Anlamın kanı yerde kaldı. İz dediğin nedir ki Suya sor, yağmura sor ve ölüme Bir parçanın hüsranında Tırnağın paramparça ettiği şiire Gözyaşının alfabesiyle yazılmış yazgı Öfkenin naif sancısı Ve yaşamak dediğin o hazin türkü Dilini yasaktan çevirmiş şarapla ekmektir Sarhoşluk koymaz adama işte Zaman kumunu kalelere çevirdikçe. İz, ilk kurşunun gençliği Sıcağı, ölüme mesafeler çivilemenin Yani anlayacağın çayın bardaktaki sevinç hali Boş bir vakit gelir durur önünde hatıraların Alnını unutulmaya değdirmişken yalnızlık İz dediğin yüreği sırça bir kafese emziren Büyüdükçe yara benzeyen ve sadık bir acı Ve yıkıntılar içinde bir soluk açtığında İz, ıslığıdır aniden ve tekrar tekrar dirilmenin. İz dediğin sesindir Dilinin hafızasında bulanık gül suyu Ağzında bir günahkarın son sözleri Kalbinde kırılmış bir isyanın güftesi ile Şimdi yalın bir cümlenin uçurumudur gözlerin İzlerini döken, gökyüzünün mavi ulağıyla Dövüşerek ölümüne, sevişerek karanlığa tohum Unutulmak bir insanın özetidir İz dediğin bütün kavgalar üzerine. Nedim KARDAŞ |
Dilini yasaktan çevirmiş şarapla ekmektir
Sarhoşluk koymaz adama işte
Zaman kumunu kalelere çevirdikçe.
çok güzel ve gerçekten iz dediğin bütün kavgalar üzerine, sayfanızı ilk ziyaretim ,kutluyorum bu güçlü kalemi, ve anlamlı şiiri,saygıyla