Haziran
Uzağımdaki haziran
Varlığımın esmer soluğu Sesimdeki yırtık Başı boş suskunluğun oyasıdır Uzatsam elimi tutuşurum oysa Uzatsam elimi körpecik yokluğuna. Hayata sürgün edilmiş bir garip Ezilmiş, şarap olmuş sonra sarhoş Mutluluk demiş sonra susmuş Hangi çağda mülteci olmadan yürümüş sevda Yasağını çiğneye çiğneye yutkunmuş umudu Desen ki ateşe zeval olmaz ayrılıkta Tutuşurum Yine de tutuşurum kalbinin akşam boşluğunda. Rüzgarın sırtında kalbimi dört kitapla dövmüşüm Ölümle tutuşmuş, küle küsmüşüm Umut dergahından darağaçlarına sürülmüşüm Uzamış sakallarında uyutmuşum şeyhimin, kitaplarımı Kan dökülmüş ömrüme, oluk oluk yalnızlık Korku sinmiş ömründe yahut kemiği kırılmış türkünde Düşlerimi ürkek gülüşünde öğütmüşüm Desen ki aşk uykusundan uyanışta gördüğün ne Derdest bir hayatın son demidir bu ve taşkın bir ağıt Ben o uykuda gül sesli Saçlarımı tarayan annemi görmüşüm. Şimdi mutluluk Şu uzağımdaki haziran akşamıdır Ruhumdaki yanık Bir ölümlüden kalan umut şarkısıdır. Nedim KARDAŞ Resim: lacivertiğnedenlik |
ömrünün yanına park eden
“haziran akşamlarının” ıssızlığıdır belki de
çektiğin çilenin türküsünü besteleyen
bazı şiirler kendi sancısıyla doğar
ve her satırı biraz anne kokusu barındır
kimi için aşk, kimi için hasret, kimine de yurttur
bundandır bazı şiirlerin içinde kendimizi arayışımız
*
sen şimdi babasız bırakılmış coğrafyana
bir ıslık çal linç edilmiş lisanınla