Uykusuz çocuklara koçaklama
peygamberler, efsaneler vardı, dünyayı süsleyip kalplerimize dokunan
önce kadınların ve çocukların inandığı, müddessir umutlarla. koşaradım geçti aramızdan zaman, kurutarak rayıhasını ırmakların. neden balkıdı böyle keder ve neden hortladı hüzün anları bilemem? kimseye anlatamam derdimi ey kelâm bari sen efsununu kaçırma. /sıcaklar bitti, birden bozuldu bağ, çöle vurdu kendini bağbân/ kanlı bir dava ile, mayınlar döşedik kalbimize sınırlarda. öteledik, berisinde şiirimiz, divanımız, sevgilimiz garip kaldı önce ormanları yaktık, aldırmadan kelebekelere, boşaltarak köyleri. alıp başını gitti güvercin, kaldırımda ölmeye. çiçeğe küstü arı. kurudukça kuduruduk köpüklerinde umudumuzu yüzdürdüğümüz dereler. ve sonra! çocuklar öldürüldü bakışlarımızda, alıştık umarsızca. habire savaşıyoruz bu aralar, genişler diye cebimizdeki harita. dicleyle fırat kol kola aşarken engelleri, mecra bilip şattul arabı. biz de omuz omuza yürümüştük terli yolları, kerbelayı, ağıtları şimdi, taze okunmuş sularımız da kâr etmiyor, füze rampalarımız da. oysa kolkola yollamıştık melayé cezerî’yi ve necip’i ruzi rahmana. /riya saadet gibi yayıldı ve dağıldı yeryüzüne tüm yüzleriyle insan/ bırakmalıyız mazluma suni hüzünlerle acımayı, ve arındırmayan secdeyi. daha fazla küçülmemeliyiz ve düşmemeliyiz çocukların gözlerinden. bütün duvarları yıksakta ve kaldırıp atsak da karanlığı azalmaz günahımız. teheccüd dedikleri dikenli bir yoldur geçilecekse ordan geçilmeli, ki aydınlansın ved-duha ile kuşluk, uzansın yarınlara sabahlarımız. ey meydanların uğultusu! ey mağara kapısınde gölgeçiçeği koklayan! kuştüyü yataklarda doğup, kızıl ırmaklarda boğlumaya sevdalanan! ey kisraya uzanan ellerin sahibi ey! .. rüstem’in künyesine dokun ve küfede bahara açılsın diye gözlerin, gir ali’nin devasa kapısından bağbânı sensin bu tarihin, ürpererek uyanma artık uykularından.. |