muhabbet
kırmızıydı salının ağzı
keskin fırtına kokusunu eşiğimize yolluyordu beydağı ne şarap umurumuzdaydı ne arapgir üzümü ne de sekeratı ölümün soframız kadar sadeydi yüzün acımız kadar bereketli gülleri elvan bir bahçeyi ve hüzünlü şarkıları üfler gibiydin üstümüze... silkelenmiştim onca keder yüküyle toplanmıştım savrulduğum imgelerden kimseler bilmiyordu cemreydim bir bademin içinde unutmak istediğim ne varsa kokuyordu kokuyordu tabağımıza bilsen aşkın yangını nasıl pembe nasıl nakışlı bir çanağa dönüşür ağzın gülümsediğinde kimseler bilmiyor işte sen de bilme... onca kahırdan sonra canlıyım işte tam karşında ne çok diken batmış avucuma avucum ne çok kara çatal bir nakarattan damlamış yüzüme bakma! ne çok azıksız kalmışım ne çok çingene bakışı ne çok beyaz açım yorgunum mahzunum yandığım onca harmandan sonra karşındayım işte menemen soğan kokusunda taze ekmek buğusunda oy ne fenasın aşk-ı maraz... |
Yazan kalemine sağlık...
............................................. Saygı ve selamlar..