Akılsız Atıklar Adası
eski yaz özlemleriyle çözülmüşüm bir de
iki katlı kutu gibi evlerde ayak uçlu baş uçlu rüyalarla kalmışım kimsenin eve çağıracak bir annesi yok sanki en kahırlı bir özlemden önü ardı sorgusuz bir imkansızlığa dağılmışım bir de... göçmen türküleriyle ağır sabahlardan taşıyor gözlerim tuzunda çocuklar dağılan denizlere boğuk bir hırıltıya sığdırmıyorum ya hiçbir öyküye yakıştıramıyorum ölümü ve her kalp atışında ömre ara verir gibi sesime sarınacak karlı bir uğultuyu içten çağırıyorum sokak şarkılarıma alfabesi tek harfli bir umudu... iliklerimedek son yankısı patikasız bir ayrılıkta susadım da onurlu bir ağaç olmaya kollarıma kuşlar tünesin dedim saçlarıma kelebekler konsun avuçlarıma uğur böcekleri ve dost rüzgarlara ağır acılarımıza sustuğumuz son olsun diyedir aşka ve ekmeğe acıkmış mültecilerin iyot kokulu karanlık çocuk ölümleri... sesimiz incitmesin diyedir hiçbir çabayı karıncanın öyküsünden jüpiterin izine... kırık oyuncaklı bir rüyada bütün kıyılara yabancı dudağım akılsız atıklar adasında yapayalnız bu zamanları kaldırmıyor uykum uyandım diye övünmüyorum insanlığımla her göz kırpışımda başka bir çocuk ölüsü görüyorum üzerimde gazete köşelerinde unutulmuş saç tutamları sarsak bir sütunda kendini satarken burjuvazi sokulgan güzlere ayırdığım hüznümden sıyrılıp bir kez daha yazıyorum adını bir yaz meyvesi kokusu gibi taze avuçlarına takılmış yosun parçalarına... kağan işçen... |