Kendi Kendimize
akşamla kış yürümüş olur üstümüze
arka sokaklarda kömür kokusu bir de serseri ve boşvermiş kediler sonu her adımda değişen öykümüze yoldaş caddeye yakın herhangi pencerede solmuşuz... ışıklar dalar gözlerimizin içini yabancı gölgeler geçer uykumuzdan içleri karanlık arabalarda kaybolur suskunluğumuz... yayı bozuk yatağın kenarında başlayan köşe kapmacada kendimize doğrulttuğumuz namlunun ucunda çocukluğumuz düşlerimizde de tepeden tırnağa vuruluruz... vuruluruz ömrün anlatmaya yetmediği öğlen sonlarının buruk umuduna... soransızız bu ara melodide adımız sırf ölümüzü ayırd etmek için dışımızdaki sessizliğimizden bir hohlamayla göğü ısıtmaya güya yattığımız yerden konuşur olmuşuz kendi kendimize... en azından otuz yıl öncesinin kentindeyken klasikçe kolayından sevmekle yükümlü balkon kuşlarına ömür biçmeden sakince ağlayarak bir de uzak gülüşlerine ilk ve son halinin çocuk hayalinin tek gerçek mutsuzluğumuzun... notaları kayıp bir şarkıyla mağlup saklandık satır aralarımıza buluştuğumuz her noktadan sonrasına bir başka kendimiz eklemeye yenik birbirimize istemeden acımasızız... isteyerek de farksız... kağan işçen... |