On iki'yi geçince
.
o çardaklı çardaksız bahçeler, hurmalıklar, zeytin ve nar toprağa emanet bırakılan her ne varsa senindir artık eteklerimde ağrıyor ve yanıp sönüyor gittiği her yerde ince bir sızı bırakıyor gece bütün maviler tehlikede asma yaprakları, göğsünde dönüp dolanan rüzgar ve bal beklemeye ayarlı bütün zamanlar senindir artık gölgesinden vurulunca ağaç, ne çok kan tuttu bizi unuttun mu sözler toplayamıyor kendini, doğranıp önüne atılan kara incir, saman balyaları ve buğday diline tutunamadığın her çığlık sesindir artık on ikiyi geçince huzursuzlanan yatak kara bir buluta diz çöküp ağlamaktır bir dağın ağrısını taşırsın böyle zamanlarda ve berekettir gözyaşı çeşmesinde uzuncana yıkanmak nilüfer göğsünü gerer miydi hiç, nehrin ortasına kendi okunu kendi yayından çeker miydi hiç sabahın usturası ilk iş doğrar hayalini sen yine kendini en olmazından seç . |