FIRTINAYA GÖZ KIRPMAK OYUNU/bizim oynadığımız oyun., sadece kendi oyunumuzdu. suflörün fısıltıları bir kulağımızdan girip., öbüründen çıkıyordu./ ve gözleri mahmur sabahlarda, ilk ışıkları ile uyanarak günün hiç kimseye ait olmayan her yerine., el koyuyorduk yeryüzünün. gülüp., oynayarak.., başıboş mevsimlerde açan çıban ağaçlarını, kökünden budayarak yerlerine güneşli çiçekler ekiyorduk, her birini tek-tek koklayarak… /orkestra çukurundan yükselirken aristokrat ninniler ne türküler çalıp-söyleniyordu yüreklerimizde, ama ne türküler./ düşünce süzgecimizin altındaki taneler, birer inci gibi parlıyordu geride kalan tortuların ne olduğu, aklımızın ucundan geçmiyordu. öyle bir heyecan.., dizgin tutmaz yılkı atlarıydık., dört nala koşarken şaha kalkan ateşe benziyorduk canımın içi., ateşe.., toz-dumanıyla her şeyi yakan... /düşmanlar hacimsiz ve şekilsiz leke gibiydi karşımızda ama tahtada bir şah eksikse, kazanan olmazdı satranç oyununda./ seninle her sabah aynı oyunu oynayarak başlıyorduk yeni güne hep aynı arzu ve şehvetle açıyordu üstünü., içimizdeki cephe. ama canımın içi.., görmezler ki nehirler doğdukları yerden, kavuşacakları denizi yani kazanmak diye kaygımız yoktu, bizimki bir yoldaşlık meselesiydi… ..... ..... /oynanmadı aslında böyle bir oyun.., bu bir hasret şiiridir mesela İstiklal’de kol kola ve hafif sarhoş, seninle Taksim’e doğru yürümektir./ Cevat Çeştepe |