Eksik Gül Hüznü
ses de su gibi
bir madde sessizliğimin içinde sarıldım bırakmam yokluğunu... uzun bir yalnızlıktan yeni çıktım kenti nasıl bıraktığımı anımsamıyorum yağmur yemiş bir gül hüznüyle yoğun saçlarının arasından ömrüme iki kere baktın tek tek bir artı bir eşittir bir gibiydim ama nedense öyleyim hâlâ... kapımızda kış daha şimdiden bizi ağır ve karanlık bir geceye itiyor rüyalarımda gözlerine hazırlanmak için ilk ışıklara yorulmayı bıraktım... kirpiklerinin ritminden bir iç ezgisi besteliyorum yanımda habersiz bir bulut gibi gölgen kendimle konuşurcasına hissediyorum ellerini sokağın dost havasında birlikte üşürsek birgün birlikte ayrı ayrı bir şiir yazalım bir son sürpriz olsun bu habersizliğimiz ömrümüz ayrı uykularda ince penceremde istemeden ürküttüğüm kumruya benzetiyorum geç kalışımızı birbirimize... rüyalarımda bıraktığım kuşlar üzgün seni bir yerlerde görüp göğümü yenilemem lazım... uzak ve hummalı bir kar zamanıydı trenler eskittim ay ışıklarıyla at başı yolculuklar özlem dolu çerçevesiz bir kaçaklıkta çay buğularına gömdüm rüyamın diğer yarısını arsız bir soğuğa kalkar gibi tir tir değişik adlar uydurdum boşluğuna yoksul yoksun ama arkadaş dolu... "durup kalbimin atışını izliyorum limonata özlemli günlerin anısına ilk sen geliyorsun aklıma ufacık adımların geliyor yürüdüğümüz ıslak ot kokulu yarı karanlık yol geliyor terk edilmiş şelaleli evde buluyorum korkularımı üflettiğin ateşin közünü alıyorum koynuma övünçle üzerinden atladığımız duvarların ardında buluyorum her gece kendimi ben görünmez adam çarli... hadi sen de çık ortaya..." kağan işçen... |