Yuvarlak Ölümlere Çalakalem Fasıl
çalakalem ışıklara kayan aklım
belli ki saçlarından akan aydınlığa koşan nefesime teselli fasıllar sonrası hüzün bu kent çıkışı arkada kalan gözümün nuru kimselerin dinlemediği sözümün ağırlığısın desem yüzüme nasıl bakarım aynalarda sonra seni nasıl sevdiğimi görmeye ... hevesim geceyle sabahın birleştiği anda mı kaldı desem yolla denizin çakıştığı yerde mi dönenceler boyu efsanelerin başlangıç ve bitiş sahnelerinde mi desem siyahla beyaz arasındaki o gri hatta hani çizgifilmlerdeki gibi aynı bir metre ötede yağmurla ayağımın altındaki çölün kesiştiği kavşakta mı desem diyemem... ben hiç uyumadım çünkü seni farklı düşünmeye yattım seni düşünmeyi düşledim ya tüm birleşme ve kesişme anlarını da kaçırmış oldum böylece... "elimi saldığım boşluğun burgaçlarında izin buz gibi... ayağımı attığım uçurumun yankısı sıfatsız düz isimlerle düşüyorum yuvarlak ölümler sıkıyor canımı soluksuz kalbim sızım sızım kış çatılarına bakmayı özlüyorum o an çırılçıplak bir ağaç gibi utanç içinde adsız çocuklardan yalnız saatsizliğe mahpus kenar mahalle sohbetlerine uzak tınısı yitik bir takvim yaprağında unutulmuş detone bir günah uyarısıyım sanki..." binalar karşımda öyle bir demlenirler : "içimde ne insanlar ey kağan balkonlarımda çocuklar her bulutla yarışta ve ilk kapımda kırlangıçlar son penceremde bir genç kızın en yakın arzusu" kağan binaların karşısında öyle bir demsiz: "kalk borusu ölümdür elbiseleri sandalyenin üzerinde çantasında kokusu açılmamış bir kitabın örtüsü kırışık yastığı kir içinde yatağına saçları dökülmüş son cümlesi yüklemsiz noktayı nereye koyacağını bilmemiş" "tırnak içindeleri tırnak içinde çok özel bir yakınlaşma bu kendine ne kadar sevdiğini görmeye meraklı zamanın aynalara yetmediği bir ülke ceplerinden çıkarıp saf suyu kuşlara içirecekmiş gibi mutlu bir parka gece uzaktan bakıp tek başına her bankında oturma isteği gelişi güzelliğe densiz cümleye nerde başlayacağını bilmemiş" fasıllar güz başlangıcı kirpiklerimi her kırpışım ayrılık taksimi çocuklar papatya çizmez olur bir de ninni söylemeyi bırakır mı ki beşinci çocuğuna anne ihtiyar pazar kahvaltısına çağrılmaz olur mu bahçesiz kalır mı ki eylül... kağan işçen... |