bir intihar mektubuI-- Hüzün akıtır cürmünü Yağmur değil sanki dersin bir felaket mektubu gibi Toplanır tüccarların heybesine ve oradan buz gibi havadisler Dökülür hayat ırmağından ruhuma doğru. Kontratağı oynayan panik havası ruhum sanki dersin Bir şehrin açık ceza evinde Bocalamayı oynarken kaldırımlar da bir mahkumun sıra dışı heyecanıyla ve her an yakalanma korkusuyla ve nereden darbe geleceğini bilmeyen şaşkın bir adamın hikayesini oynuyorum. Bu hikayenin içinde ne ararsan var Yaşamanın dışında. Ki Yaşamak o kadar ağır ki Ölümün soğuk düşüncesi bazen nefes aldırır bana.. II Yıllar önce bir adam tanımıştım. Gözü pek bir o kadar da tok Delikanlının hasıydı anlayacağınız. Günlerden bilmiyorum hangi yapraktı Ama sonbahardı, çünkü yapraklar dökülüyordu Bir çınar ağacının altına. İçip içip dertleşiyorduk Ve Sonra mevzu Seksenlerin o soğuk kışı derken, nedense Avurtlarının vadisinden ince bir yol gibi akan sular Oval çenesinden aşağıya sessizce iniyordu. Bir an şok geçiren bir adamın edasıyla Kafan kıyak oldu da ondan mı döküldün Yoksa hiç anımsamak istemediğin bir anı mı Düşürdü bu yorgunluğu içine. Beş dakika derken on dakika oldu Sessizlik sanki gökyüzünü boğuyordu Ben de boğuluyordum çünkü Bir an önce söyleyip bende o da nefeslenseydik dediydim. ve tam öyle derken ansızın döküldü sözcükler kurak dudaklarının arasından. ’Abi hiç sorma dedi Darbeydi,elimizde hüviyetimiz yoktu Neden yakalanmıştık Ve neden götürülmüştük bilmiyorum ama kendimizi dile getirene kadar da Dört duvarın saçmalığını boylamıştık çoktan Artık sesimizi işiten ve bizi duyan da yoktu Her gece kabus düşlerini andıran İşkenceler gırlaydı. Kasapların ve cellatların Adam doğrar gibi bizi biçtiklerini Ama öldürmeden yaşatarak Bunu her yaptıklarında Ölümü ne çok istemiştim ölümü ne çok istemiştim. Hani ölüm sırası olsaydı Tebessüm ederek başı çekecektim Ama ölüm yoktu Ölümden beter bir yaşamak vardı. Şimdi bu mevzudan sonra Yaşamanın ölümden daha zor olduğunu Çok daha iyi anlıyorum. Bu yüzden Ölümün soğuk düşüncesi Nefes aldırır bana derken bir mezarın sonsuz özgürlüğünü o kadar çok özlüyorum ki her dakika yaşamak fırtına da savrulmak gibi sekiz şiddetindeki bir depremin içinde un ufak olup nefes almaya benziyor sevgili dostlarım. şimdi nereye dökülsem bilmiyorum, hangi mektubun hangi cümlesini okusam hangi endişe durağında dursam nerede kime selam versem ne yapsam bilmiyorum. bildiğim tek şey heybenin içinde çıkmaz bir sapakta buruşmuş bir sözcüğün mahşeri sessizliği alsam okusam diyorum şu ’intiharı’ tek umudum belkide tek çarem diyorum. 23 haziran |