-Uçurum da tutuşmuşum-Görüyorum şuranda bir yangın var..! Yönü belirsiz rüzgarlardan alevlenen. Çırılçıplak telaşlarla gelirken kapına, Beni yangınına döküyorsun.. Ben zaten tutuşmuşum bilmiyor musun..? Paslandı beni orta yerimden kestiğin bıçaklar, Artık vuslat ilminde köşelere sıkışmıyorum.. Her gece şafağa adıyorum adını, Güneş doğuyor doğmasına da..! Ben boşa doğmuşum bilmiyor musun..? Çiğneyerek sana verdiğim ömrümü, İkinci sınıf hayaller de gezinerek ayan beyan, İçmeden sarhoşluk büyütüyorsun, -Bak dizlerim kırıldı..! Adımlarımı sana getiremiyorum.. Hangi imanın avlusuna koşuyorsun bilmem, İliklerim çekiliyor dilsiz sualsiz. Ben senin cevaplarını duyuyorum duymasına da..! Ben boşa sormuşum bilmiyor musun..? Zifiri karanlık da ayaz kovalarken kalbimi Bir savaşa tutuştum vebalsiz. Geç kalmışlığım vurulurken yüzüme, Gülüp geçmelere ertelenmişim. -Bir yafta asıp boynuma, Beni umrundan silivermişsin. İkinci el sevdalara ödünç bir öykü olup Gizli gizli kayboluyorsun. Tanıyamadım kokunu ilk defa, Özlemimi bile yok sayıyorsun.. ’’Unutma hayat esirgemez kimsenin ettiğini, Tüm ağıtlarda dualanıyorsun..’’ Bir uçurum kenarına ittiğin varlığımı, Armağan edemeyerek hiç kimsenin varlığına, Kimliksiz, hükümsüz, bi-çare kaldım. Mazi de kaybettiğim hatıralarımı bir bir dökerken kaleme, Tuzsuz bir tad bırakırcasına dudaklarda, Mavi kazağının sökülen ipliğin de, Kördüğüm kaldım.. Gayri meşru bağımlılıklar türetirken gönlüne, Yarım yamalak sözlerimi eskitiyorum. ’’Bileklerimden kesilmişim tebrikler senindir bak kimsenin avcunu tutamıyorum’’ Süsledin mi ömrünü bilmem ezber kabartmalarla, Kimseye ben gibi dönüyor musun ? omuz üstünden. Nabzımı durdururcasına ettiğin sözleri, Sabahları ettiren o öldüresi gülüşleri, Bin şiir yazdıran göz süzüşleri, Şu ömrümü yok ettiğin terk edişleri, Bir başkasına nöbetliyor musun..? -Varsın infazım parmak uçlarından düşsün kabulümdür. Damarlarında ölemedikden sonra, Göçebe şehadetler usulümdür. İsmail Yılmaz |