fonda yirminci yüzyıl...
arkada çalan müziği hatırlıyor musun?
rutubet kokulu bir rus meyhanesiydi yüzünü manastırın taş avlusuna devirmiş meyhanenin alnında kocaman bir pencere pencerede kasvetli bir gökyüzü bulutlara gelince... bulutlar sarhoşlara itinayla pay edilmiş bulutlar koyu gri, iç sıkıntısının o kalın rengi bulutların altında bir meydan meydanın ortasında komünist bir iskemle komünizmin tepesinde yoldaş vladko elinde bildiriler, yüzünde demirden bir öfke votka şişeleri, bir tabaka tütün ve komünist manifesto ne anlatıyordu sahi yoldaş vladko? “moskova sırtlarında devrim” diyordu, sibiryada sonsuz bir düzlük “bu rahipler, ah bu rahipler!” “rahipler soysuz, soyluların tanrısı yok” adının baş harfi yok, ardı yoksulluk yoksulluğun kara kışa benzediği dudakları evvela kardeşliği halkların, ardından toplumsal adalet işçinin alın teri, ve ele emeği elbet tüccarların alınıp satılabilir tanrısı sonra Allah’ım beni affet, yoldaş vladkoyu da affet! güç yetiremedik zalimin zulmüne güç yetiremedik kalabalığa gündüz dilencilerinden arındı sokaklar arından deliler ve köpekler nefes alıyor olmanın ortak zamanı sonsuz demir, demir yolları, su yolları havada buruk bir medeniyet kokusu, medeniyet, petrol mavisi, medeniyet, uzak akan kanın kırmızı rengi gündüz dilencilerinden arındı sokaklar geceleri kimler uyuyor kapı önlerinde evlere dağıldı anneleri çağıran çocuklar toprağın yüzünde üç tırnak izi tekerlek yanığı, üç buçuk insan fonda çalan müziği hatırlıyor musun? ateşli silahlardan teşekkül bir yirminci asır orkestrası önde piyade tüfekleri, gözü dönmüş askerler süngüleri hazır can çıkarmaya süvariler, tanklar, zırhlı tugaylar ardından sahra topları, havan topları, uçsuz mayın tarlaları ve tüccarların alınıp satılabilir tanrısı elbet Allah’ım bizi affet, Allah’ım! onları da affet vurduk, vurulduk... öldük, öldürdük... diş geçiremedik yalnız zalimin zulmüne |