yuvarlak avuçlu çocuk
asrın kıyısına vuran çocuğun sessizliğinden
ışıkları oynatıp parmaklarıyla aydınlığımızı sarsan... bize hiç tanımadığımız bir kadını özletir? sıcacık ve yumuşak bakışlı, göğsüne yasladın mı başını bütün savaşların birden kazanıldığı şu kırmızı kanını insan olmanın damar damar akıtan periye yaşamak diyorlar (şöyle uzağından bakarak yaşamanın) nedir yani, bir deri parçasını yırtıp geçerken ölüm insan olduğumuzu unutturacak... nedir? uyuyup, uyanıyormuşuz nedir? öpüşüyormuşuz ya nedir? nefes alıyormuşuz kafi... sularını birbirine çarpıyormuşuz gecenin köpük köpük vuruyormuşuz dalgaları nedir? varmışız kafi... bir oğlan çocuğuymuş, itiyormuş oyuncak bir treni rengarenk bir ilkbahar bahçesinde ölmüş babalarının yüzünden uzak olana. yanağında dikenli tellerin yumuşacık izleri saçları en mavisinden bir gökyüzü gözlerindeki uçurumdan, kirpiklerindeki ormana bir denizi uzunlamasına düşerken ve iterken başka bir denizi ölmüş annelerinin yüzünden uzak olana durunca çok sonra! durunca ki bir durak, mavi bir istasyon binbir bekleme salonu, ve kumdan kaleler... ve sapsarı bir sokak lambası... binlerce gitmelerden, binlerce gelmelere geriye binlerce orospunun(!) birden çocuğu (tutunca incecik ellerinden) açık yaralarımız acıtıncaya güneşler batıncaya siz dedemin beşiğini kırıp dağıtıncaya (bir ölümü olduğu gibi önce) dokunup, tanıyıncaya, uyuyup, uyanıncaya... |