bağışla bizi
kadınım!
seni alıp saklasam küçücük bir alfabenin içine adın incelir, nefesime takılır yakanda kırmızı bir karanfil filizlenir... tahtaya kaldırsam sonra hayat bilgisinden “bak bu sokak iyi gezilir... bu da gökyüzü paylaş onu” dikenleri iyilikle budanmış güllerden masmavi denizlerden haziran güneşinden... bir kelime ansızın bölünürken ikiye yabancı sular mesken tutar dağı taşı cam gibi parlak bir bozkır akşamında tutup direklerinden arşı şöyle bir silkelesem güneşi, yıldızı, ayı... parlayan ne varsa gecede omuzlarına döksem yeni kapıları açılır eski evlerin bilirim... ve ben sevmeyi en baştan öğrenirim bir kaysı ağacının kurumuş dallarından yeni meyveler icat ederek kadınım! yavru kuşlar çığlık çığlığa düşer bir yüksekliği ufacık kanatları açılmaya yeni yüz tutmuş kahkahaları telaşlı... yalnız... acemi... ama sen bir kenara bırak yalnızlığı ve bağışla bizi kadınım! yarım bırakılmış bir savaşçı heykeliyim kaçıp kurtulamam beyaz taşlardan çekiçten ve murçtan soluğum, fırtına sonrası bir kent harabesinde sıkışır kalır gözlerim kül rengi bulutları çağırır damla damla bir yağmur sel açar avuçlarıma, avuçlarımda göz yaşları gök gürültüsü renginde ve yıldırım yanıkları seni bunca güzel yaratan Tanrı’ nın adıyla bağışla bizi |
mekandan kopardı diyebilirim.