pazartesi
bugün ne oluyorum?
ne oluyorsam da giderek ötelerden bir salı olanca sıradanlığıyla üzerime kapanıp bütün o yuvarlak günlerin içinden başı sonu bir yaşamayla boyuyor zamanı... oysa ne baştayım ne ortada, ne sonda öylesine insanlardanım, nefes alır, nefes veriririm yine öylesine insanlar arasında tutulması olmayan birkaç saati biraz bir araya getirecek su kenarında oturacak, vakitleri sayacaktım kalın vakitleri sayacaktım ince vakitlerden yumuşacık meyveler tutacaktım olanca isteğim buydu... köprülere takıldım kuşlar bulutlardan su çalıp yağmur oldular toprağın şöyle uzağından seyrederek kurak bir kış geçiyor üzerimizden. kanatlar biriktirmiş gökyüzü... italyanlar eve dönecekti maviler içerisinde genç kız hüznü ve mutluluğu bağıracaktı (maria vinci’yi sesinden tanır sokak!) ben bıyıklarımı kesecektim banyo beyazına inat paspaslar ve ayna sonları çeşmelerden devrilen su merdivenleri ve diş fırçaları... bugün ne oluyorum? her oluyorsam da giderek salı ve akşam üstü... susmayın, korkarım... susmayın, ağaçları kesilmesin ev önlerinin susmayın... nefes değil, dil değil, ses değil kelimeler nasıl da ağırlıksız duruyorlar öylece yalnız, bir kadın sussun ağzının içinde bir boşluğu iyice soğutarak (bir kadın ki suyun kenarında dimdik ayakta şimdiki zaman renklerinden kaçarak... siyah beyaz bir gökyüzü ve ağaçlar ıslanmış yaprakları soyunuyorlar kadın suyun kenarında dimdik ayakta gölgesi karanlık bir duvak gibi uzamakta) bugün ne oluyoruz? ne oluyorsak da avuçları kapalı bir yolüstü meyhanesinde yalnızlığı uğurluyoruz delikanlı sancılarımız, esmer ve kuvvetli kollarıyla çekip düzeltiyor yaşamayı... |
saygımla hep