Çocukluğumuz -1küçücüktüm daha karınca boyuna yakın görmüyordum ellerimi en güneşli günlerde evimizin kaşına pestil dökerken annem henüz yol olmamış yolun başında kazanlarda pekmez yaparken komşular umutla altına odun atarlarken kaynayan üzümlerin dolanıyordum çevrelerinde bir sinek gibi git git bitmezdi öyle uzundu yollar çarşıda babamı tanıyanlar söz atarlardı dolanan adımlarımıza gülerek derlerdi Bayram’ın hizmetçilerine bak nasıl da cüceler eteğini toplayamıyorlar yere bulanan çamurdan nereye atsan yapışır bir avuç .oklar oyundan başka bir şey değildi oyunlarda yitecek ellerimiz hep bir şah dikilecekti başımızda mat etmeyi bilmeyen yüreğimizde katran karası türküler düşlerimizi yakacak tepemizde oynayacaklardı en bildiğimiz havalarla hem kapatılacaktı yolun hep en başında kalan adımları baştan ç’alınan çocukluğumuz ellerimiz dedim el ustaları çok uzaklarda görmeden izleyecektiniz belki alkışlanan değil alkışlayan ellerimizi mavi bir boya arayacaktık hep ebem kuşağına uzanarak dualı ağzımızla ezanlı sokaklarda birbirine karışırken türküyle ezan yeni bir hocayla başlayacaktık ebcete biri gösterecekti penceredeki pisliği unutturacaktı camların gerisinde gördüğümüz umut rengi manzarayı birimiz mum yakacaktı yine de gizlice pencerede bir gören bulunur diye! 20. 02. 2015 / Nazik Gülünay |
keşke hep mutlu umutlu kalabilseydik.
Kaleminizi alkışlıyor saygılar sunuyorum...