öykülerden fışkıran sevgili ve geride kalan ölüm...
sokak lambaları sarı
boyları uzun, altında hikaye anlatıcıları beyaz kızlar pencerelerde kuşlar bütün pencerelerde sekiz kızı kambur sabri’nin sekizi de birbirinden güzelce ansızın gök gürlüyor yeni bir ıslaklığı giyiniyoruz üzerimize ankara radyosunda haberler, çocuk sesleri radyoda çocuk sesleri, çok eskiden beri... “denizi gölden ayıran tuzlu olmasıdır” diyor mahalle bakkalı kızlar susuyor “yok yok” diyor bir dilenci “denizi gölden ayıran insandır” tapınıyoruz insana böylece deniz balıkçıları mavi bir teknenin cenazesinde “bazen ölüm, bazen düğündür lodos” “ne zaman düğündür ki” diyor mustafa idris eski bir gemi batığından bahsediyor, ağlamaklı ölüyor birkaçımız... adana pavyonlarından dost tutuyor hayatta kalanlar ... sokak lambaları kalıplı gölgeleri karanlık, ışığında ceylan sardunyaları mutluluk siyah beyaz resimlerde kuşlar umudu terketiğmiz yerde yedi bölge, dört deniz ve memur atamaları çocukluğum biraz hızlı geçtiydi ester ilkgençliğim sancılı... sonrası bulanık, sınırlar, bayraklar ve pasaport kuyrukları sonrası aydınlık bir tahtaboşta sallanır bunları bir bir anlatıyorum sana bunları, bunları da... biliyorum, bir devrimden geriye yalnızca sokak isimleri kalır ... beni ayakta tutan tenimin şu kırmızı rengi seni güzel yapan bir şiir şiirin bir durumdur ester rüzgaların sırtında şehir şehir dolaşır |
Okuyan da kendi payına düşeni alır şiirin hissiyatından.
Bu açıdan cömert bir şiirdi..