Ölmek umudu ve Hayriye Hanım..
Eteğinden güller döküldü sabah sabah..
Kırlangıçlar kanat çırptı, dağıldı demli çayın kokusu tüm odaya.. El işlemesi bir yatak örtüsü ve bir de lambalı bir radyo onaltısından bugüne kalan tek hatıra.. Köşede, hemen duvarın dibinde bir sehpa.. Bütün gençliği ve heybeti ile Rıza Bey’den bir resim süslüyor, anılarla tozdan örülmüş bu sarayı.. Demiryollarının kol saati sapsarı hala vitrinin önünde, tam yirmi yıldır değişmemiş yeri.. Kenarları çatlak bir biblo pencereden bakıyor.. Her yağmurda karşılıklı oturuyorlar Balipaşa Caddesi’ni seyrederken.. Bir zamanlar Serra’nın koşuşturduğu yerlerde şimdi anlamadığı bir dil konuşan kara kuru insanlar evsahibi sanki.. Eski plaklar çalıyor pikabında her akşamüstü.. Şecaettin Tanyerli söylüyor bazen; ’Sana nerden gönül verdim..’ ya da ’Papatya gibisin..’ Mırıldanıyor bazen tek kişilik yemek yapmanın acısını dindirmek umudu ile.. Ve sadece çiçeklerle konuşuyor ne zamandır Hayriye hanım.. Rıza Bey’in sesi gibi babacan değil belki gariplerin avazı ama, ölmek umudu veriyor giderayak buralardan. Toprağı anımsatıyor.. Bir de bakkal Hasan’ın afacan çırağı gelince hal hatır soruyor.. Ama ismini bir türlü hatırlamıyor artık.. Komşu kızının sevgilisi ile el ele gelmesini dert etmiyor artık gece yarılarında, ya da kardeşinin ayyaş oğlunun işsiz kalması hiç umrunda değil.. En sinkaflı küfürleri saydırmıyor artık idarecilere.. Son onbeş yıldır neşriyatla da alakası yok.. Gazete okumayı Hürriyet’in henüz gazete olduğu dönemlerde bırakmış.. Tekliğe ve yalnızlığa aşık aslında son durakta.. Kızının, biricik Serra’sının doğumunu düşünüyor sık sık.. İçten içe kızıyor ona, Rıza Bey’le kendinden önce buluştuğu için.. Son onyedi yılda tek arkadaşı bir sokak kedisi.. Ne saadet.. Ne mutluluk.. Tek gürültünün bir kedi mırlaması olduğu bir ev. Yaşlandı artık o garibimde.. Onun gidişini de seyretme ihtimali sızlatmıyor değil ya içini; Ama alışkında zamansız bu gitmelere.. Hatta kendi zamansızlığınında o gece olduğunu düşünerek ve hatta bunun için yakararak Tanrı’ya uyuyor her akşam.. Zaman zaman yüzleşiyor anılarıyla; Okulu bırakması.. Evliliği genç kaymakam Rıza Efendi ile.. Doğuda geçen kimi zaman mutlu ama çoklukla zor günler.. Fatih’de ki evin ilk heyecanı.. Kızı Serra’nın doğumu.. Yol arkadaşı Rıza Bey’in hep beklenen ölümü.. Tek tek tüm dostlarını kaybedişi bir lanet gibi.. Tek sığınağı onun tek varlığı iken kızı Serra’nın gidişi apansız.. Her gece karanlığın huzuru.. Ve, Demiryollarının kol saati sapsarı hala vitrinin önünde.. Tam yirmi yıldır değişmemiş yeri.. Tam yirmi yıldır yalnızlığı gösteriyor akrep ile yelkovanı.. Burak Özdemir RABARDA www.sarlataninguncesi.com |