Sür Beni Dağlarına
üstümüzden geçip giden kuşlar
ölümü taşıyor kanatlarında bugün yüreğini azat et dağlara gözlerinde vurulan serçeler sabahı bekliyor sıratın kapısında küçük yağmur damlası masumiyetini bozarken çöllerin adam yüreğinden sökülür şiire son vapurun düdüğü uğurlarken seni ayrılığa yunan tanrılarından gebe kalan melekler toprağa bıraktı döllerini sancılanır sanrılar güneş yükselirken yıldızları düşürürken tepelerin ardına her kapının ardında bir kadın ölür adları sen diye okunur salalara benim ezelden beri yüreğimde aynı yara ellerin bir cenaze evi gözyaşlarınla sularsın taziyeleri bakire bir kadının adıyla seslendim sana söz verdi tanrı bana günahlarını alıp solundan katacak defterime bağışlanır senin günahların sübyanlaşır yaşın koş uçurtmaların peşine büyütme yokluğunda şehrinde aşk yasaklanacak dudaklarından aşkı kaçıran kız yeni yetme bir oğlanı suçluyor mektupları yakıp dudaklarında üstüne savuruyor küllerini sokaklarda aşk mitingleri çocuklar nereden geldiğini unutup kir pas içinde oynuyor sokak aralarında bakireler ebemkuşağının altından geçip bozacaklar masumiyeti ellerim yüzünde ayna dur geçme zaman bensiz bu limandan celladını arayan hüzünler son hız kaçıyor vagon arkalarında ben göğüslerinin arasında sürgün veren rüya adımı unutuyorum çığlık çığlığa atları nallayan nal bantçı usta yüreğimi çakıyor atların ayaklarına haydi durma sür beni dağlarına dün bir gülün goncasından düştü yarın şaşkın aradı kendini defin yapraklarında leylisine güz düştü gerisi yalan su uyur karanlık gözlerde büyür sökme dudaklarına berelediğim şiiri seni bana arala |
Tebriklerimle
Saygılarımla
İsmail Yılmaz