YAMALI KARANFİL
çekiştirip ömrümüzü
sığdırırlar mı bir fındık kabuğuna kadın yüreğinden öpe öpe şiirler besteliyorum ölüm notalarına ateşin havzasında yıkayıp kirli yüzlerimizi kurban ediyoruz soyunurken delik deşik çocuk elbiselerimizi bir köprü altında sesim sızına karışır sonra gülümsemesine gül sinmiş yüzlerde ölür bir serçenin ötüşü karışır sesimize sızım sızım sızlar kirli ellerimizi sildiğimiz bacak aralarımız üşür nefesimizle ısıttığımız ellerimiz elbiselerimizin saklı yerlerinden güneş bir başka doğar kentsel ormanların yamalı sokaklarına kan oturmuş kirli ve çatlak topuklarımıza kadar yırtılır kaderimiz orta yerinden ve sen bağ bozumu saçlarında sakla döl vermeyen çocuklarımızı yıllar sonra özgürsün dedi göğüs kafesimdeki kuş oysa ki kanat açmayı unutmuştum göğün bakir kollarına unutmuştuk yaralı yanlarımızı burun direğimde sızım sızım sızısın dedi unutmam şapkasını burnuna kadar çeken efendiler bir kadının ten kokusu üzerimden kalan yıllar sonra hatırladım seni bir annenin doğum sancısındaki parmak uçlarından tanıdım birlikte silmiştik ağır ağır ağrılı akan terimizi tanıdım seni karanfilin alnına bıraktığı kokusundan avun sen saçları örgülü kız yolumu kaybettiğim avucundaki çizgilere bıraktım dudak izlerimi belki bir gün gül diye saçlarına taktığım çiçekleri bırakırsın kapımın eşiğine sorgulama kirpiklerinin gölgesini ben orada bir çocuğun düşlerini uyuttuğum dudak izlerine konarken uçurtmalar dilimizi gusül ettik şarabın tadıyla ve büyüdüm yeminleri bozdurup Kırıklarını toplattım kelimelerin bir uykuyu gömdüm yastığıma ve bir kez daha ağladım ardın sıra biraz daha eskidi çocuk düşlerim biraz daha üşüdü elbisemin eskiyen yanı acımı acına bırakıp bir şiir daha öldü hiçbir kitabın yazmadığı sahibini arayan alın yazımız da |
Ve içinde büyüyen bu ray sessizliği
Hangi vakit geçersen sokağımızdan
Öyle sessizsizliğe dalariz
Eywalalh