çamaşır yıkayan kadınlar
kumsala vuran deniz kabuklarıydı
günler sağa sola serpilmiş don vurmuş çiçeklerin ölüleri vakitsiz mevsim bu unutulmuş bir ezginin ansızın dile tutulmaya çalışması kendi kendine kaynamalar dere kenarında dizine kadar suya batmış vura vura çamaşır yıkayan kadınların iç şakımalarıydı hayat vurdukça kir pasa soluklanmadan suda süzülüp arınması bir dem sonra bir türlü silemediğim denizaşırı kalmış çocukluğumun inciten izleri sırtıma nişan alınmış çakıl taşlarının yağmur olup yağması yorgun hikayemin nazenin oya ağacının kırılan dalların çıtırtısı kadar yakın gelen geçmişin dinmeyen seslerine kin beslemesi anbean oysa affedin buyurur Allah affedin ki bende sizi affedeyim hasta düşlere serzenişler düşünüyorum da bereketli hurma dallarıydı sunulmuş gençlik gözlerimde gökyüzü maviliği kadar tat bırakan ötede günahlarımın “gizli kahyası” ah tercihlerim değil miydi alınyazımı belirleyen gönül gençyılmaz |