656 Sokak
gitme
saklı pazartesilerimiz açık güneşli havası bol balkonlarda oyunumuzu bıraktım karşı mahalleye ağlıyorum artık aşk kime belki sessizliğine bir sokağın mayısa hazırlanan bir ağacın kanat çırpışlı coşkusuna gök gürülder hevesli çocuk bakışlı serçelerin aldırmadığı ben ağlarım anlaşılmaz ağlamaklı karşı mahalle yarını bekler çocuklar babalarını bekler kadınlar telaşlı umutlu apartmanlar dikilir karşımıza sokağa asfalt döküldü yıldızlı gecelerde yola çul sereriz artık apartmanlar istemiyoruz anne tuzlu çekirdek ve çizgili şeker yeter umutlu olmamıza şeytan uçurtmalarını defter yaprağından yaparız artık kırmızı kalemimiz olmasa da olur biliriz ki kırmızı kalem bizim yüreciğimizde kırmızı kalem yüreğimizde asla kapanmayacaktır bugün okula gitmesek olmaz mı ne çok yağmur yağıyor anne 656 no’lu sokağın çocukları kurbağa yavrusu toplayacak kazılmış temel çukurlarından topaç zamanı bitti un tutkalımız da yok belki renkli taşlar toplama zamanı belki de songül’üe aşk ilanı şükran teyzeler bu öğlen sonrası müsait annem evde yok eve kedi getirebiliriz kavga edebilirz abimle arka mahallenin camlarını kırabiliriz ama can’larını asla dişlerim gedik şimdi yüreğim de songül sarı ışıklı bir evde uyuyor hurma ağacının altında teksas tommiks okuyorum yıldızların içinde bir yıldız var çoban yıldızı seni ninemin masallarında ağladığı ses tonundan tanıyorum yıldızların içinde bir tek yıldız havalar sıcak çeşmeden su bekleme zamanı süt kuyruğunda simitçi çocuklar oyun düşleri kurarlar kanalda yüzer yaramazlığımız ben onları tanırım tek bu hayatta onlarla mutluluğun tek nehrine kaçarım adımız 656 no’lu sokaktaki kaçaklar gitme annemler bu akşam yok hurma ağacına çıkabiliriz kayan yıldızlarda dönüş öyküleri isim şehir’e bir tek senin ismin kaldı umursamazlığa son solgun yüzlü ayağı sakat çocuğa gene masal okuyalım ama esas oğlan hep ben olayım seni asla unutmayacağım bak yollar gene asfaltlı yaz geldi balkonlardan akşam bağırma zamanı ’tarzan başladıııı’ ’sinbaaaaddd’ ama ben hep marko’yum yalnız uysal arayan çocuk görünmez adam çarli seni hiiiiiiççççç unutmayacaktır 656 sokakta evler olgun vakurluğuyla yazlık sinema zamanını özler artık ne tek gözlü bir odada felçli bir kadın ne üstünden kuma atladığımız tek katlı pembe odalık köpeğimiz cudi keneleriyle barışık ayakları olmayan amcanın dört tekerleklisi de yok artık arkasından günboyu ittiğimiz bir yaz sıcağının acımasızlığında yittiğimiz aaaaa bu beş taş oynayan ben miyim dokuz kale çizgili sek sek altın kupa ve kızım seni kaaan’a vereyimmi de esas oğlan çarli bitmeyecek bu türkülü şiirin yazlık sinema mutluluğu aaahhhh can cananım gönül yoldaşım arkadaşlık bu herşeyin ötesinde bir paylaşmak bu bitmesek desen hı çocuk oyunları oynasak sümüklü burnumuzu gene kollarımıza silsek bir göğe baksak vurulsak maviliklere hı türküler düşlesek ’havada kuş kanadında hep gümüş’ güneşi sevsek tek yıldızları hayra yorsak uzak ülkeler dünyalar bizimdir emekçinin gözyaşları alın teridir hayatı ancak ve ancak böyle bilsek suskunluğa mahkum olmasak bahar dağları kadar nar tanesiyiz böcekleri bile sevdik biz sokak aralarında yaratılmış buruk birer süt acısı kafalarımız 3 numara traşlı ayakkabılarımız yok sakınmayız hiçbirşeyimizi kimseden bir geceleri ışık saçan taşlarımız bir de annemizin şefkatli sayrılık korkusu, bir de ilk aşkımız öğretmenimizin yeşil sabun kokulu utkusu 656 no’lu sokak’ta bir akşam yağmuru ay ışığı ateşimi yükseltiyor şimdi biber salça*zamanı ya da tabaklarla halı*sildiğimiz senin ışıkların sönük şimdi ona ağlıyorum tornetim*bozuk yarın diye bir şey yok okulu artık sevmiyorum tüm bildiğim şarkıları unuttum annemin babamın gömleklik kumaşından diktiği kısa boylu lastik donumla yalnız seni seni düşlüyorum kağan işçen... |