Ilık
portakal dilimliydi o anı
babam rakıda yaşıyordu uzak yakın yoktu griden çok lacivert soğukluydu ayak tırnaklarım kan rengi ılık gülüşüne banarak gözyaşlarımı... sobada topuk yerleri dikişli çorapların tıslayan nağmeleri ninemin içi kireçlenmiş ibriğinin ötüşü portakal ve elma kabukları okşarken ilkgençlik kaygılarımı buz tutmuş camlarda unutmaya can havliyle sarıldığım kahve rengi acılarımı banarak ılık gözyaşlarına... saat kulesi kardan adam gibi üzgün ayakkabı boyacılarının umutlarına eş inatla şarkı sözü kitapları okuyorum ağbimle mart nisan arası simsiyah bir bozkır öğleni saten donlu ağustos özlemleriyle bezgin ve ezik yeşilden utanmadan o kıraçlıkta sanarak ılık gözyaşlarını... arkadaş evlerinde şehriye çorbası içiyoruz bazen kalın pide arası domates peynir ekmek arkadaş anneleri iplik işçisi şişman şefkatli kenan evren ev hanımlarına dizi öncesi aparatif tadı damakta kısa çizgi filmlerle bitmeyen düşlerimiz komşu kızlarına bitişik balkon yeminlerinleriyle sınırsız ve bahçe musluğunda eşek arılarını yoldaş sanarak ılık gözyaşlarıma... asfaltsız anılarımdan aldım gül kokusuz sesini gözyaşlarımın gözyaşlarının sesine rüzgar topladım rastlantılarından sanrılarımın her adımı göz kırpımlık gözü dışarda bir ömür aniden kuş sürüleri havalanmaları gibi ve ağaçları adamdan saymayanı saymadım saymadım hiç birgünde kaç defa sevdiğimi tek ilk ve son sanarak ılık gözyaşlarını banarak hep tek ilk ve son ılık gözyaşlarıma... kağan işçen... |