19
Yorum
27
Beğeni
5,0
Puan
2982
Okunma

Hoş geldiniz!
Bunca zaman seslenen
ses verip sır vermeyen
hani çoğaldıkça eksilen
nice umuda sarılmış
sevgilerin arsız çocuğu
siz miydiniz?
Peki neredeydiniz;
pervâsızca ulurken içimizdeki canavar
ve uyurken göğsümüzde o saklı bahar...
siz hangi müsemmâ şehirde
mûtedil ve kırılgan dalgalarınıza
el değmemiş kıyılar seçmekteydiniz!
Nedir sizi bu denli efsunlu kılan,
hangi silahları kuşanıp da çıktınız
cümlemizin insâfını kurutan canhırâş feryâtlardan..
Mâzur görün cür’etimi;
öyle ya;
biz bu debdebede
bunca sefîl vücûdun arsız pençesiyle
savrulurken oradan oraya
ve mahşer yeriyken üstelik
göğsümüzdeki cevher
siz hangi sıratlardan
zahmetsizce geçtiniz!
Söylesenize kuzum;
kimsiniz, kimlerdensiniz!
Hangi pîrin elinden içtiniz o şarâbı
sizden mi sorulur ki aşılmayan kaf dağı?
ömre ziyân nefsiniz nöbetteyken kapıda,
yalnız siz mi tattınız cânım âb-ı hayâtı!
Haydi anlatın bize;
kapanırken perdeler birer birer ufukta
yakılırken ağıdı körpecik bedenlerin
yıkanırken etleri musallâ taşlarında
nerdeydi o dillere destan ahde vefânız..?
Yoksa siz nefes almayı
şeytanla oynadığınız
çelik çomaktan ibâret mi sandınız!
Siz var ya siz;
merak buyurmayınız!
Korkuyu çoktan öğüttük biz acının dişlisinde,
yangınlar ehlîleşti vicdan terâzisinde...
Doyduk biz; şükür!
Karnımız tok artık keyfe keder katana
düşman bile denmez zîrâ insan ol(a)mayana!
Özlem Tarhan Yağcıoğlu
Mart15/ikibinondört
5.0
100% (21)